Amerikalı Marksist tarihçi Peter Linebaugh’un ilk kez 1986 yılında Midnight Notes Collective için kaleme aldığı bu yazı, daha sonra yazar tarafından genişletilerek aynı isimle kitaplaştırılmıştır. Midnight Notes Collective ve Commoner dergisinin, Silvia Federici, George Caffentzis, Massimo De Angelis gibi araştırmacılarla birlikte kuruculuğunu ve yürütücülüğünü üstlenen Linebaugh’un iki kitabı Londra İdamları, Otonom Yayıncılık: 2015 ve Makine Kırıcılık, Otonom Yayıncılık: 2014 Türkçeye kazandırılmıştır. [Not: Metnin içinde geçen şiirleri ve şarkıları yerelleştirerek serbest bir biçimde çevirmeye çalıştık.]
BAŞLANGIÇ
Sovyet Hükümeti 1 Mayıs’larda, füzeler ve askeri yürüyüşlerle geçit törenleri yapıyor. Amerikan hükümeti ise 1 Mayıs’a “Sadakat Günü” diyip onu militarizmle ilişkilendiriyor. Bu günün hakiki anlamının üstü, iki hükümetin zerk ettikleri propagandalar ile örtülmüş durumda. 1 Mayıs’ın ise büsbütün başka bir hakikati vardır. 1 Mayıs’ın tarihine baktığımızda, bu tarihin bir Yeşil bir de Kızıl yanı olduğunu görürüz.
Gökkuşağının altındaysak eğer, bizim yöntemimizin de renkli olması şarttır. Yeşil yan, yeryüzü ve ondan neşet eden şeylerle kurulan ilişkidir. Kızıl ise, diğer insanlar ve onların döktüğü kanla kurulan ilişki. Yeşil, yaşamı salt zorunlu emeğe tayin eder; Kızıl ise ölümü artık emeğe. Yeşil doğal temellüktür; Kızıl ise toplumsal müsadere. Yeşil, ziraat ve karın doyurmadır; Kızıl ise proleterleşme ve fahişeliktir. Yeşil faydalı faaliyet iken, Kızıl nafile zahmettir. Yeşil arzunun yaratımı, Kızıl sınıf mücadelesidir. 1 Mayıs dediğimiz şey her ikisi birdendir.
YEŞİL VEÇHE
Weinberger, Kuzey Afrikalıları bombalamadan, Boston Bankası kara para aklamadan yahut Reagan Nazi savaş kayıplarını onurlandırmadan çok evvel, yeryüzü geniş bir orman örtüsüyle kaplıydı. Ta Sezar’ın devrine kadar, bir kişi ağaçlıkların arasından gökyüzünü açık seçik görmeden iki ay boyunca seyahat edebilirdi. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’nın uçsuz bucaksız ormanları, atmosferi oksijenle yeryüzünü de besinle dolduruyordu. Orman ekolojisinin içindeki atalarımız, mezarlık vardiyasıyla çalışmaya, esnek zamanlıklıkla baş etmeye ya da 9-5 mesaiye mecbur değillerdi. Kaptan John Smith’in 1606’da karşılaştığı Amerikan Yerlileri, haftada yalnızca dört saat çalışıyorlardı. 1 Mayıs’ın kökeni Tarihin Ormanlık Devri’nde bulunabilir ancak.
Avrupa’daki insanlar da Afrika’dakiler gibi ağaçlara muhtelif biçimlerde hürmet gösteriyordu. Bahar gelip ağaçlar yapraklanmaya başlayınca, antropolog J. G. Frazer’ın tabirini kullanmak gerekirse, “nebatatın meyve verici ruhunu” kutluyordu insanlar. Kadim Greklere göre bütün tanrıların anası olup, Zeus’u bile doğurmuş olan Tanrıça Maia’dan ismini alan Mayıs ayında yapıyorlardı bunu.
Greklerin kendi kutsal koruları, Druidlerin meşe ağacı tapıntıları, Romalıların Tanrıça Flora onuruna düzenledikleri oyunları vardı. İskoçya’da çobanlar, daireler çizip ateşin etrafında dans ederlerdi. Keltler, tanrıları Beltane’yi onurlandırmak için şenlik ateşleri yakarlardı tepebaşlarında. Tirol’de yaşayan insanlar, köpeklerini havlatıp, çanak çömlekle müzik yaparlardı. İskandinavya’da ise ateşler yakılınca cadılar çıkardı ortaya.
İnsanlar her yerde ormanlık alanlara “Mayıslamaya çıkar”, insanları, evleri ve sevdiklerini yeşil taçlarla bezemek için gelirken de yanlarında yapraklar, dallar ve çiçekler getirirlerdi. Dışarıya çıkıp “Yeşillikli Jack” ve “Mayıs Kraliçesi” gibi karakterleri olan temsiller sahnelerlerdi. Ağaçlar ekilir, Mayıs Direkleri yükseltilirdi. Danslar edilirdi, müzikler çalınırdı. İçkiler içilip, meşk edilirdi. Kış bitmişti artık, bahar filiz vermişti.
Oldukça karmaşık bir tarihe sahip olan bu gelenekler, tarih talebeleri için din, toplumsal cinsiyet, yeniden üretim ve köy ekonomisi tarihine dair ilgi çekici içgörüler sağlar. Mayıs 1431’de yakılan Jeanne d’Arc’ı ele alalım misal. Engizitörleri onun cadı olduğuna inanıyordu. Onu yargılayanlara, doğduğu yerin yakınlarında bir yerlerde “kimilerinin ‘Hanım Ağacı’ kimilerinin ise ‘Peri Ağacı’ dedikleri bir ağaç olduğu”nu söylemişti. “Mayıs Direği de bu güzel ağaçtan yapılır. Domremy Hanımımız’a çelenkler yapmak için genç kızlarla oyunlar oynamaya giderdim bazen. Yaşlı ahalinin, bu ağacın perilendiğinden bahsettiğini duyardım sıkça…” Jeanne’a yöneltilen ithamlar arasında en önemlilerinden biri, onun erkek gibi giyiniyor oluşuydu. Jeanne’ın mülhidliğinin kökeni, dinin animist, hâmânların kadın ve erkeklerden oluştuğu o Kadim Taş Devri’nde yatmaktadır.
Tek tanrıcılığın yükselişi, Akdeniz İmparatorluklarının yükselişine denk düşer. Roma İmparatorlarının en kudretlileri bile, fethettikleri ve köleleştirdikleri halklarla anlaşmalar (senkretizm) yapmak mecburiyetinde kalmıştır. Bazı görenekleri imha etseler de, diğerlerini kabullenmek ya da dönüştürmek zorundaydılar. Noel Ağaçlarımızın olmasının sebebi işte budur. 1 Mayıs, İmparatorluğun gönülsüz köleleri olan Aziz Filipus ile Aziz Yakup’un onurlandırıldığı bir gün haline dönüştü. Küçük Yakup ne içki içer ne de traş olurdu. O kadar uzun müddet dua ederdi ki dizleri kocaman nasırlar tutup, deve dizine dönmüştü. Filipus ise tembel bir adamdı. İsa “Beni izleyin” dediğinde, Filipus babasının cenazesine gideceğini söyleyerek sıvışmaya çalışmıştı. Marangozun oğlu da meşhur “Bırakın ölüler gömsün ölüleri,” sözünü bu bahanenin üstüne söylemişti. Yakup taşlanarak öldürülmüş, Filipus ise başaşağı çarmıha gerilmişti. Onların şehit düşmeleri hikâyenin Kızıl tarafının başlangıcıdır. Ama yine de Yeşil veçhe korunmuştur çünkü Çiçek Rehberine bakılırsa lale Filipus’a, mavi kantaron Yakup’a adanmıştır.
Ortaçağ’da köylülere ve cadılara karşı girişilen saldırılara rağmen, çiftçiler, işçiler ve ebelerin, Yeşil Mayıs’ı muhafaza ettikleri binlerce kutsal günleri vardı. 1 Mayıs’a kutsal ritüellerle mi yoksa zındık ritüellerle mi, paganlar tarafından mı Hristiyanlar tarafından mı, sihirle mi sihirsiz mi, heterolar tarafından mı geyler tarafından mı, kibar ellerle mi yoksa nasırlı ellerle mi itibar edildiğine dair vâki olan karmaşıklığa rağmen, hür ve hayat veren ne varsa onun kutsanışı olmuştur her daim. Hikâyenin Yeşil tarafı işte budur. Geriye bir şey kaldıysa, o da henüz üstüne çalışılmadığındandır.
Otoriteler tarafından saldırıya uğramasının sebebi de budur. Engellemeler, kadınların yakılmasıyla başlamıştır ve Amerika’nın 16. yüzyılda “keşfedilmesi”, köle ticaretinin başlaması ve ulus devletler ile kapitalizmin tesis edilmesiyle de sürmüştür. 1550 tarihli bir Parlamento Kararı, Mayıs Direkleri’nin imha edilmesini ve oyunların yasadışı ilan edilmesini talep ediyordu. İngiltere’deki Püritenler 1 Mayıs’ı tümden ilga etti. Bu çalışma ahlakçılarına göre bayram, paganizmin ve dünyeviliğin tiksindiriciliğini taşıyordu üstünde. Örneğin Philip Stubs, Anatomy of Abuses (1585) (Suistimallerin Anatomisi) kitabında Mayıs Direği hakkında şunları yazar: “etrafında ziyafetler, yemekler veriliyor, hoplayıp zıplayıp dans ediyorlardı, tıpkı kafirlerin putlarına tapınırken yaptıkları gibi”. Püritenler ağızlarına “kafirlik” kelimesini aldı mı biliriz ki soykırım pek uzakta değildir. Quincy Tarih Topluluğu’nda sunulan mükemmel slayt gösterisine bakılırsa, Şef Chicatabat da olmak üzere Massachusetts’te yaşayan insanların %90’ı, Püritenlerin 1969’da karaya ayak basışlarından birkaç yıl sonra, su çiçeğinden ya da çicek hastalığından ölmüştür. Püritenler, günün bastırılmamış cinselliğine de itiraz hâlindeydi. Şöyle söylüyor Stubs, “ormana giden kırk, altmış ya da yüz kadından olsa olsa üçte biri eve gittikleri gibi dönüyordu.”
İnsanlar engellemelere karşı çıktı ve Mayıs oyunlarına “Robin Hood Oyunları” adını verdiler. Saçlarına taktıkları alıç ağacı fışkınları ve dizlerinden sarkan zillerle hoplayıp zıplayan kadim Mayıs soytarılarının yerini, kanun kaçağı bir topluluk, Bakire Marionlar, Küçük Johnlar almıştı artık. Mayıs yortusuna “Yoz Hükümet Lordu,” “Akılsızlık Kralı,” ya da “İtaatsizlik Keşişi” başkanlık ediyordu. Mayısa dair hissin “yağma ve ticaret alışkanlıkları tarafından katılaştırıldığı”nı yazacaktı Washington Irving sonrasında. Yağmacılar ve tacirler, tekdüze çalışma rejimini dayatmaya çalıştıkça, insanlar da bayramlarını muhafaza etmek için tepki gösterdiler. 1 Mayıs hikâyesinin Kızıl veçhesi sahiden başlamış oldu böylece. 1626 yılında mücadele Massachusetts’e taşınmıştı.
MERRY MOUNTLU (ŞENDAĞLI) THOMAS MORTON
1625 yılında Kaptan Wollaston, Thomas Morton ve otuz denizci, İngiltere’den demir almış ve aylar sonra kızıl bir sedir ağacını kendilerine kerteriz alıp Quincy Limanı’na ayak basmışlardı. Servet ve yağma düşkünü Wollaston bir yıl sonra, bir daha geri dönmemek üzere Virginia’ya gitti. Thomas Merton ise Merry Mount (Şendağ) ismini vereceği Passonaggessit bölgesine yerleşti. Bölge onun için “Cennetten” farksızdı. Şöyle yazıyor, “Bolca kuş eti, bitmek tükenmez balık vardı ve bunların yanında, meyvelerinin bolluğundan dalları yere eğilen gürbüz ağaçların desteklediği tıkabasa, olgun ve tatlı asmaların yeşil dalları üstüne tünemiş milyonlarca üveyik olduğunu keşfettim.”
1627’nin 1 Mayıs’ında davulların sesiyle harekete geçen o ve yerli dostları, 25 metre uzunluğunda bir Mayıs Direği dikip, onu çelenklerle süslemiş, üzerine kurdeleler bağlamış ve tepesine bir geyik boynuzu yerleştirmişlerdi. Sonrasında şöyle yazacaktı Morton, “Filipus ve Yakup yortusu günü için bir Mayıs Direği diktik, bir fıçı da enfes bira mayaladık.” Sakiler Bacchus’a [Dionysos’un Roma Mitolojisindeki adı—ç.n] adadılar şarkılarını. Morton ağacın üstüne, Amerika’da kağıda dökülmüş ilk şiirin şu mısralarını yapıştırdı.
Mayıs’ın ilk günüdür ki Merry Mount’ta
Bayram ilan edilmiştir bundan sonra
Plymouth’taki Püritenler, 1 Mayıs’a karşı çıkıyorlardı. Mayıs Direği’ne “Put” diyorlardı ve Merry Mount’a da ilk okyanus aşan emperyalistler olan Fenikelilerin tanrılarından “Mount Dagon” (Dagon Tepesi) ismini takmışlardı. Kuvvetle muhtemeldir ki, Püritenler emperyalistken, köleler, hizmetçiler ve Amerikan Yerlileri ile yanyana çalışan Morton öyle değildi. Onun “toplumsal sözleşmesi”ne göre herkes eşitti. Vali Bradford şöyle yazar, “Mayıs Direği de diktiler, etrafında günlerce içki içip dans ettiler, Yerli kadınları da yanlarına davet edip, beraber dans edip oynaştılar (perilerden ziyade kızışmış hayvanlar gibi) ve daha nice kötü amellerde bulundular.”
Yerliler, avareler, geyler, firari hizmetçiler ve valinin deyişiyle “ülkenin bütün cürufu” için bir sığınak olmuştu Merry Mount. Yetkililer, faaliyetlerinin Kral’ın Beyannamesi’ni ihlal ettiğini söylediğinde, Morton onlara “bu bir yasa değil ki” diyerek karşılık verdi. Morton’un “Bay Karides” ismini taktığı Miles Standish saldırıya geçti. Mayıs Direği kesildi, yerleşke yakıldı. Morton’un mallarına el konuldu, kendisi zincire vuruldu ve Püritenlerin on iki pound yedi şilin ödedikleri için yakındıkları “The Gift” (Hediye) isimli bir gemiye bindirilip İngiltere’ye sürgün edildi. Merry Mount’un gökkuşağı koalisyonu şimdilik yerle bir edilmişti böylece. Merry Mount’un daha sonra (1636) ünlü ebe, spiritüel ve feminist Anne Hutchinson’la ilişkilendirilmesi pek de tesadüf sayılmaz. Hutchinson’ın kayınbiraderi bir Bucak Şapeli’nin başındaydı. Hutchinson, tanrının, günahlarına aldırış etmeksizin, herkesi sevdiğini vazediyordu. Püritenlerin yasa koyma yetkilerine şüpheyle yaklaşıyordu. Merry Mount’un yakınındaki Quincy’de yer alan bir Robert Burns heykelinin üstünde şairin şu dizeleri yer alır,
Yasanın koruduklarının köküne kibrit suyu!
Yaşasın hürriyetin şanlı bayramı!
Korkaklar icin dikilmiştir mahkemeler
Rahiplerin gönlü olsun diyeyse kiliseler
Boston ve Plymouth Püritenlerinin gözünde bir çalı dikeniydi Thomas Morton çünkü Massachusetts’e dair başka bir tasavvuru vardı. Morton’u etkileyen, Massachusetts’in bereketi iken onları kıtlığı etkiliyordu. O Yerlileri dost edinmişti, onları bunun düşüncesi bile ürpertiyordu. Morton bir eşitlikçiyken, onlar kendilerini “Seçkin”den sayıyorlardı. Morton köleleri özgürleştirdi, onlarsa bu kölelerin üstünden geçiniyorlardı. Morton Yerlileri silahlandırırken, onlar Yerlilere çevirmişti namlularını. Nathaniel Hawthorne’a göre Amerikan yerleşimciliğinin kaderi Merry Mount’ta tayin edilmişti. Neşe ile kasvet, kır saçlı azizler ile günahkar geyler, yeşil ile demir arasındaki mücadelenin sonunda galip gelen Püritenler olmuştu ve Amerika’nın kaderi de Direği’ne dair tahayyülleri onu kırbaçlama direği yapmaktan öteye geçmeyen, ilahı şakıyıp Yerli kafası yüzenlerce tayin edilmiş oldu.
Geçmişin bir kısmı yaşamını sürdürürken, bir kısmıysa göçüp gider. Morton’u Merry Mount’a çeken kızıl sedir ağacı, 1898’deki fırtınada yerinden sökülür. Gövdesinden alınan 2.5 metrelik bir parça, Quincy Şehir Konsey’inin Başkanının makamının yanına yerleştirilip bir iktidar fetişi haline gelir. İlgilenenler Quincy Tarih Müzesi’ne gidip görebilirler. Yaşayan ağaçlar ise tersaneler kapanmış olsa da büyümeye devam etmişlerdir.
ATLANTİK’İN İKİ YAKASINDA
İngiltere’de 1 Mayıs’a yapılan saldırılar, endüstriyel çalışma disiplinini tesis etmeye yönelik yorucu, bitmeyen girişimin vazgeçilmez bir parçasıydı. Girişimin başını, çalışmanın ilahi bir şey olduğuna ve az çalışmanın günah olduğuna inanan Püritenler çekiyordu. Mutlak artı-değer ancak çalışma saatleri uzatılarak ve bayram günleri kaldırılarak artırılabilirdi. Bir papaz, “Funebria Florae veya 1 Mayıs Eğlencelerinin Çöküşü” adlı bir çalışma propagandası eseri kaleme aldı ve bu eserde “cahillere, ateistlere, Katoliklere, ayyaşlara, küfürbazlara, palavracılara, köçeklere, köylü dansçılara, maskelilere, maskaralara, Mayıs Direği hırsızlarına, haylaz dolandırıcı kalabalıklarla birlikte sağlıklı içicilere, gerzeklere, kumarbazlara, iffetsiz kadınlara, hafif meşrep kadınlara, mahkeme emrine itaatsizlik edenlere, papazlara hakaret edenlere, ebeveynlerine itaatsizlik edenlere, zamanı boşa harcayanlara ve yaratılmışları suiistimal edenlere vd.” saldırıyordu.
Hemen hemen bu sıralarda, kütleçekimci ve zamanının makine icatçısı Isaac Newton, çalışmanın hem gezegenlerin hem de elmaların yasası olduğunu söyledi. Böylece çalışma, sadece Püritenlerin ideolojisi olmaktan çıkıp evrenin bir yasası haline geldi. 1717’de Newton, Londra’nın otuz metre boyundaki Mayıs Direğini satın aldı ve teleskopunu desteklemek için kullandı.
Direnişi başlatan, baca temizleyicileri ve sütçü kızlar oldu. Baca temizleyicileri 1 Mayıs Gününde kadın gibi giyindiler veya aristokrat perukları taktılar. Şarkı söyleyip, para topladılar. 1763 yılında Bute Kontu ödeme yapmayı reddettiğinde, aşağılamalar o kadar büyük oldu ki istifa etmek zorunda kaldı. Sütçü kızlar çiçekten taçlar takarak, dans ederek Mayıslamaya giderlerdi ve mandıra işçilerinin süt ürünlerini serbestçe dağıtmalarını sağlarlardı. Böylece baca ve süt işçilerinin yardımıyla, tatil hakkı endüstri devriminin içinde de sürdürülmüş oldu.
Egemen sınıf, 1 Mayıs gününü kendi amaçları için kullandı. Nitekim Parlamento İngiliz sömürgelerinde köleliği kaldırmak zorunda kaldığında, bunu 1807’nin 1 Mayıs’ında yaptı. 1820’de Cato Caddesi komplocuları, akşam yemeğindeki İngiliz kabinesini imha etmeyi planlamıştı. 1 Mayıs 1820’deki bu teşebbüs nedeniyle İrlandalılar, Jamaikalılar ve Doğu Londralılar asıldı. Bir komplocu, karısına “adalet ve özgürlük diğer uzak kıyılara uçup gitti” diye yazdı. Bostonlu Brahmanların, hırsız Baronların ve Güneyli toprak sahiplerinin, insanları bir gökkuşağı gibi bölüp yönettiği Amerika’yı kastediyordu.
Bu gökkuşağının iki şeridini İngiliz ve İrlanda adalarından gelenler oluşturuyordu. Biri Yeşil’di. Sendika lideri, sosyalist ve Amerika’daki ütopyacı toplulukların kurucusu Robert Owen, 1 Mayıs 1833’ten itibaren yeni binyılın başladığını ilan etmişti. Diğeri ise Kızıl’dı. Knights of Labor [Emek Şövalyeleri], Amerika Birleşik Maden İşçileri ve Wobblies’in [Dünya Sanayi İşçileri Birliği—ç.n] kurucusu Mary Harris Jones, diğer adıyla ” Jones Anne”, 1 Mayıs 1830’da İrlanda’da doğdu. O, Amerikan işçi sınıfının Tanrıça Maia’sıydı.
Püritenlerin Merry Mount’taki zaferine rağmen, 1 Mayıs Günü, Amerika’da öyle ya da böyle kutlanmaya devam etti. 1 Mayıs 1779’da Bostonlu devrimciler “Özgürlük düşmanlarının” mülklerine el koydu. 1 Mayıs 1808’de New Orleans’taki “lanetlenmiş Afrikalıların yirmi farklı dans grubu,” palalı köle devriyeleri gün batımında kendilerini gösterinceye dek, kendi davullarının ezgileriyle dans etmişti. “Baş dansçılar veya liderler, her zaman küçük vahşi hayvanların kuyruklarıyla süslenen çeşitli yabani ve vahşi modalara göre giyinmişlerdi” diyecekti oralarda gezinen beyaz bir adam.
KIZIL VEÇHE: HAYMARKET YÜZYILI
Modern anlamıyla 1 Mayıs’ın tarihi ise, Kuzey Amerika’nın ortasındaki düzlükler üstünde, Mayıs 1886’ta doğmakta olan Şikago şehrindeki Haymarket’e dayanmaktadır. Hikayenin Kızıl’ı Yeşil’inden daha meşhurdur, çünkü al kandır. Ancak Şikago’dan baktığımızda, efsanenin bir de çimen yeşili ile pek de ilgili olmayan paraya dair Yeşil bir kısmı daha vardır. Eskiden orada söylendiği gibi; dolar, alemlerin kraldır.
Pek tabii, Mayıs’ta çayırlar yeşildir. Toprak bakirdir,koyu kahverengi, killi, tını yerindedir, binlerce yılın birikmiş humusu ve organik ayrışması neticesinde tavındadır. Asırlardır bu topraklar Amerika düzlüklerinin kadim yerli halkları tarafından işlenmiştir. Siyu kabilesinden Kara Geyik’in söylediği gibi onlarınki “bir anadan olan ve babaları bir Ruh olan biz iki ayaklıların, dört ayaklılarla, rüzgara kanat çırpanlarla ve tüm yeşilliklerle paylaşmakta olduğumuz tüm yaşamın kutsal ve anlatması güzel olan hikayesiydi.” Böylesi yeşil bir bakış açısına göre, beyaz adamlar firavun olabilirlerdi ancak. Nitekim, Abraham Lincoln’un ortaya koyduğu üzere, bu çayırlıklar “Batı’nın Mısır’ı”ydılar.
Makineler tarlalara dalmıştı. Göreli artık değeri elde etmek yalnızca gıda fiyatlarını düşürerek mümkün olabilirdi. Böylece bu bereketli toprakların proteinleri ve vitaminleri tüm dünyaya yayıldı. Şikago o zamanın şah damarıydı ve Cyrus McCormick de neşteri elinde tutuyordu. Sahip olduğu biçme makineleri, otları ve başakları hasat ediyordu. 1849 yılında bu aletlerden 1500 adet üretirken, 1884’e gelindiğinde bu sayı 80 bine çıkmıştı. Tabi ki, McCormick’in kendisi değildi bu biçerdöverleri üreten, Molders Union Local 23 ‘ün [Yerel Döküm İşçileri Sendikası] üyeleriydi. Ve bu işçiler, 1867’in 1 Mayıs’ında greve çıkarak Sekiz Saatlik İş Günü Hareketi’ni başlattılar.
Sendelese de bir dönüşümün gerçekleştiği muhakkaktı. Orak ve çekice “elveda”ydı bu. Tırpana “hoşça kal”dı. Emerson’un çapalı adamına “selametle” idi. Bunlar artık nostalji ve romantizmin araçları olmuştu. Evsize “merhaba” oldu. Hasat amelesine “devam et” oldu, proleteryaya ise “esas duruş”. Bunlardı uygarlığın yeni buyrukları.
Birçoğu Almanya’dan gelen binlerce göçmen, iç savaştan sonra Chicago’ya akın etti. Hem teknik hem lojistik olarak sınıf savaşı aşama kaydetmişti. 1855’te Chicago polisi birahanelerin kapatılmasını protesto eden işçilere karşı Gatling marka silahlar kullanmıştı. 1872 Ekmek İsyanı’nda polis aç insanları nehrin altındaki bir tünele sıkıştırmıştı. 1877 demiryolu grevinde, Federal Hükümet birlikleri “Viyadük Muharebesi”nde işçilerle çatışmıştı.
Bu birlikler, Custer’ı öldüren Siyularla girilen çatışmalarda yapmışlardı acemiliklerini. Bu yüzden, mağlup Siyular için yapılacak tek şey “bir dağa çıkıp bir vahiy için yalvarmak”tı artık. Pinkerton Dedektiflik Teşkilatı, şehir polisine şehir sokaklarında çatışmak için nasıl istihbarat toplanır ve saldırı birlikleri nasıl oluşturulur öğretmek suretiyle bu vahiyleri pratiğe geçirdi. Bundan yüzyıl önceki sokak arabası grevi esnasında, polis bir vur emri çıkarmıştı.
McCormick yevmiyeleri %15 azalttı. Yüzde 71 kâr ediyordu. 1866 Mayıs’ında McCormick’in lokavtla işten çıkardığı dört dökümcü polis tarafından vuruldu. “Ölüm meleği” kârını korumuştu böylece.
1 Mayıs 1886 ulusal açıdan önemliydi çünkü birkaç yıl önce Amerika ve Kanada Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu “1 Mayıs 1886’dan itibaren, yasal iş gününün sekiz saat olmasına… KARAR VERDİ.”
4 Mayıs 1886’da binlerce insan, gazeteci August Spies’ın McCormick fabrikasındaki ölümler hakkında diyeceklerini dinlemek üzere Haymarket Meydanı’nda toplandı. Akabinde tipograf ve işçi lideri Albert Parsons konuştu. Daha sonra davası sırasında şöyle diyecekti; “Sosyalizm ya da Anarşizm nedir? Kısacası, üretimin zahmetini çekenlerin, üretim araçlarını özgür ve eşit bir şekilde kullanma hakkı ve üreticilerin ürünlerine sahip olma hakkıdır.” Parson’dan sonra da, çocukken İngiltere, Lancashire’daki tekstil fabrikalarında çalışmış olan “Babacan Sam” Fielden söz aldı. Hem Metodist bir rahip hem de bir işçi lideriydi Sam. Konuşmasını akşam 10:30 civarı bitirdi. O esnada 176 polis sayıları 200’e düşmüş kalabalığa saldırdı. Meçhul bir el bir dinamit fırlattı, Alfred Nobel’in icadı ilk defa sınıf savaşında kullanılıyordu.
Kızılca kıyamet koptu, çok sayıda insan öldü, gerisi malum.
“Önce baskınları yapın sonra yasaya bakarsınız”dı Şerif’in şiarı. Sorgusuz sualsiz, ülke çapında uygulandı bu. Gazeteler kan çığırtkanlığı yapıyor, evler basılıp darmadağın ediliyor ve şüpheliler “sorguda işkenceye” maruz kalıyordu. Chicago’daki gülünç duruşmada, sekiz kişi doğru düzgün kanıt olmaksızın alelacele mahkum edildi. 11 Kasım 1887, “Kara Cuma” günü dört kişi asıldı.
Asılmadan önce şöyle demişti Spies; “Gün gelecek, sessizliğimiz bugün boğdunuz seslerden daha güçlü hale gelecek.”
1886’DAN SONRA 1 MAYIS
Chicago’nun adaletsiz hukuku yüzünden eşini kaybeden Lucy Parsons, Teas’da doğmuştu. Kısmen Afro-Amerikan, kısmen Amerikan yerlisi ve kısmen Hispanikti. “Tek suçu kendi zamanının ötesinde yaşamak olan kişinin” hikayesini dünyaya anlatmaya koyuldu. İngiltere’ye gitti ve 1 Mayıs’ın, iş gününün kısaltılması adına uluslararası bir bayram haline getirmeleri için İngiliz işçileri teşvik etti. Arkadaşı William Morris, “1 Mayıs” adlı bir şiir kaleme aldı.
İŞÇİLER
Onlar az bizler çokuz ama anam güzel anam
Nice yıllar var ki sözsüz ve yerimizden kıpırdamadan geçti
Ama şimdi sözümüz bir kardeşten ötekine ulaşmakta
Toprağı sürmüşüz, saçmışız tohumu
YERYÜZÜ
O vakit ne açık ne kapalı havalarda boyun eğmeyin kimsenin önünde
Ve tek gün geçmesin emeğimizin zayi olduğu
Bahar yelleri gelip umutta toplansın
Toplansın ki tüm masallarımızı anlatalım Yeryüzüne
Nafile değildi çabaları. Eugene Debs’in 1 Mayıs 1907 tarihli başyazısında belirttiği gibi, 1 Mayıs, veya Meico’da anıldığı adıyla “Chicago Şehitleri Günü, işçi sınıfına aittir ve devrime adanmıştır.” Amerika Emek Federasyonu bugünü tatil ilan etti. Sam Gompers 1 Mayıs’ın uluslararası emekçiler günü ilan edilmesi için Avrupa’ya bir temsilci gönderdi. Emek Şövalyeleri ve İkinci Enternasyonal bugünü resmi olarak emekçiler günü kabul etti. Bismarck ise 1 Mayıs’ı yasakladı. Başkan Grover Cleveland uluslararası işçi sınıfını bölmeye çalışarak, Amerika’da Emek Gününün Eylül’ün ilk pazartesisi olduğunu ilan etti. Büyük kalabalıklar iş başı yapmayıp yürüşe geçtiler. Jacob Coey öncülüğünde 1 Mayıs 1894’te Washington D.C.’ye vardılar. Bu Washington’da yapılan ilk büyük yürüyüştü. Dünyanın etrafını iki yılda dolaşıp 1896’da Lenin’in Rusya fabrika işçileri için yazdığı 1 Mayıs bildirisinde buldu kendini. 1905 Rus Devrimi de 1 Mayıs’ta başlamıştı.
1917 Bolşevik Devrimi ile 1 Mayıs’ın Kızıl yanı daha da koyulaştı, kan kızıla çaldı. Zira Birinci Dünya Savaşı’nda on milyon insan katledilmişti. Savaşın sona ermesini Meksika’dan Kenya’ya, Çin’den Fransa’ya dünyanın her bir köşesindeki iş bırakmalar, genel grevler ve direnişler izledi. 1919’un 1 Mayıs’ında Boston’da genç telefon işçileri grev yoluna işaret ettiler ve Lawrence’de 20 bin işçi 8 saat iş günü için bir kez daha greve çıktı. Aynı yıl Cleveland’da ve daha başka birçok şehirde işçi sınıfı ve polis arasında sert çatışmalar gerçekleşti. Birçok sosyalist, anarşist, Bolşevik, Wobblieler ve diğer “I-Won’t-Workers” [Çalışma Redcileri] hapishaneye tıkıldı.
Bütün bunlarsa onlara baş eğdiremedi. 1919’da Onların “Wire City”[Tel Şehri] diye adlandırdıkları Fort Leavenworth’daki federal hapishanede 1 Mayıs günü büyük bir yürüyüş ve iş bırakma vardı. Lenin ve Lincoln’un resimleri sopalara takılıp göğe kaldırıldı. Konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi. The Liberator gazetesi bize günün bir anlatısını sunuyor ve fakat Wobblieler ile Sosyalistler arasındaki nal fırlatma yarışını kimin kazandığını ya da muhafız birliği binasından kırmızı kurdele sallayan askere ne olduğunu söylemiyor.
O sırada yerin bir mil altında, sınırların olmadığı Bisbee bakır madenlerinde İspanyolca konuşan Amerikalı işçiler 1 Mayıs’ta “Enternasyonel”i söylüyorlardı.
1920’lerde ve 1930’larda 1 Mayıs, sendikacılar, işsizler ve kararlı işçilerce kutlandı. New York’taki büyük 1 Mayıs, Union Square’de kutlandı. 1930’lar boyunca Lucy Parsons Chicago’da genç arkadaşı Studs Terkel ile birlikte yürüdü. 1 Mayıs 1946’da Araplar Filistin’de genel grev başlattı ve Almanya Landsberg’daki Yerinden Edilmişler Kamplarında bulunan Yahudiler açlık grevine başladı. 1947 1 Mayıs’ında Paris’de otomobil işçileri iş bıraktı, Paraguay’da bir isyan patlak verdi, mafya Sicilya’da altı 1 Mayıs eylemcisini öldürdü ve Boston Parkları Komiseri, o yılın Komün’de yürümek üzere ne sosyalist ne komünist hiç bir işçinin izin almaya çalışmadığı ilk yıl olarak akılda kaldığını duyurdu.
1968, 1 Mayıs için iyi bir yıldı. Allen Ginsberg, Rus’lar şehre girmeden evvel Prag’da “Yoz Hükümet Lordu” ilan edilmişti. Londra’da yüzlerce öğrenci Parlamento’da üçüncü dünyadan İngiltere’ye göçün durdurulmasını öngören yasaya karşı girişimlerde bulundu. Mississipi’de polis hapse atılan arkadaşlarını destekleyen 350 siyahi öğrencinin eylemlerini engelleyemedi. Columbia Üniversitesi’nde binlerce öğrenci kampüsteki silahlı polis varlığına karşı imza topladı. Detroit Hamtramck Montaj imalathanesinde Dodge Devrimci Sendika Hareketi yardımıyla üretim artışı baskısına karşı on beş yıl aradan sonra ilk kez izinsiz grevler gerçekleştirildi. Cambridge’te Siyahi liderler polislerin yetkilerinin kısıtlanmasını isterken, New York’ta belediye başkanı polise Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en kapsamlı “olağanüstü hâl” yetkisini sağlayan tasarıyı onaylıyordu. 68 1 Mayıs’ı doruk noktasına Fransa’da şu tuhaf sloganların atıldığı dev bir genel grevle ulaşıyordu:
Komşularınızla muhabbet edin!
Hayalgücü iktidara!
Kaldırım taşlarının altında kumsal var!
1 Mayıs 1971’de ABD Başkanı Nixon’ı uyku tutmadı. Washington DC’ye 10 bin paraşütçü er ve deniz piyadesi gönderilmesi emrini verdi zira kendilerine 1 Mayıs Kavmi diyen bir kısım insanın Adalet Bakanlığı’na erişimi bloke edeceğinden korkuyordu. Filipinler’de diktatörlüğü protesto eden dört öğrenci vurularak öldürüldü. Boston’da Belediye başkanı White polis dahil belediye işçilerinin hizmet vermeyi ya da çalışmayı durdurma haklarının aleyhine bir konuşma yaptı. Mayıs 1980’de işçilerin bira kıtlığından yakındıkları Mozambik’te veya 300 cadının Hamburg sokaklarını kasıp kavurduğu Almanya’da 1 Mayıs’ın Yeşil yanına şahitlik edebiliriz. Kızıl temalar ise greve çıkan 30,000 Brezilyalı otomobil işçisinde ya da enflasyona karşı greve çıkan 5.8 milyon Japon işçide görülebilir.
1 Mayıs 1980’de Detroitli eski bir Buick otomobil işçisi, “Mr. Toad”, bir piknik masasına oturup şu aşağıdaki dizeleri kaleme aldığında Kırmızı ve Yeşil temalar birbirine katışmıştı bir kez daha:
İşgünü sekiz saat, emekçiler kazandı
Mücadelemiz daha yeni başladı!
“Hakkını helal et” diyene cevabımız:
Bizim olan hakkı biz, söke söke alırız
Bıktık artık yeter, savaşlarınız batsın
Ayaklar baş olsun, yeni bir savaş başlasın
Bu savaş başka, sınıfa karşı sınıf savaşı
Kolay mı sandın, emekçiye sataşması!
Kavgamız niye mi? Temiz hava, su için
Musluktan akan zehri, kolaysa siz için
Yeşili tutmak, yaşamı korumak
Daha az asfalt, daha çok toprak için!
Kalmasın özgür olmayan bir tek kadın,
İktidarını sorgulamayan o adamın
Kafasına bu gerçeği iyice kakın
Yarımız özgür değilken, her birimiz yarım!
Hocalar öğrenci, öğrenciler hoca olsun
En iyi okullar, emekçiyle dolsun
Kaykılın rektörler, dekanlar ve bilumum kurullar
Koç’lar, Sabancı’lar, Cengiz’ler, Limak’lar!
Son verelim o karanlık, izbe atölyelere
Son verelim Patronun cimrisine cömerdine
Son verelim hurda üreten işlere
Son verelim bu hile hurda işlere
Ve son verelim müdürlere, tüm pisliklere!
Yaşasın türkülerle duranlar halaya
Yuh olsun felaket tellallarına
Sevgiliye, dosta bizden bir bira
Bizle duranın günü olmaz kara!
Haydi, hep bir ağızdan 1 Mayıs’ta:
Kur-tuuuu-luş yok, tek başına
Olmadı bu slogan derseniz,
Hava döndü işçiden, rüzgar emekçiden yana!
YASA GÜNÜ/ABD
Fakat 1 Mayıs Amerika’da her zaman netameli bir gün oldu ve bazıları onu unutmayı umdu. 1939’da Pensilvanya, 1 Mayısı “Amerikancılık günü” ilan etti. 1947’de ABD Kongresi ise “Sadakat Günü” olarak ilan etti. Fakat günün anlamını gizlemeye çalışan tüm bu girişimler asla başarılı olamadı. Wobblielerin dediği gibi “Asla Unutmayacağız!!”
Benzer şekilde 1958’de, Charles Rhyne’nin önerisi ile 1 Mayıs “ABD Yasa Günü” ilan edildi. Bunun sonucu olarak, siyasetçiler soğuk savaşa dair tumturaklı sözler söyleme ve kendi faziletlerinin çığırtkanlığını yapma fırsatı buldular. Örneğin Senatör Javits 1960’da Amerikan fikirlerinin “uygarlığın başlangıcından beri ortaya çıkan en yüksek değerler” olduğunu söyleyerek derin bir tarihi ferahlama yaşamıştı. New York valisi Rockefeller geleneksel 1 Mayıs’ın “ihanetle arasında ince bir çizgi olduğunuı” söyleme derekesine kadar vardı. Senator Wiley, 1 Mayıslarda Kanun Kitapları okunmasını tavsiye ediyordu. 1 Mayıs 1960’da “Otoriteye Riayet”i vazeden Senato Papazı, yirminci yüzyılda bu konuya ilk kez değinildiğini vehmindeydi. İnsanlara Worcester Massachusetts’teki mahkeme duvarlarında yazılı olan “Yasaya Riayet Özgürlüktür” sözlerini hatırlattı. Tanrı’nın “yasadan başka bir şey olmadığı”nı söyledi ve “Rabbim beni esir et ki özgür olayım” ilahisini söylememizi salık verdi. TV programlarının polisler ve kocalarla dalga geçmesinden yakınıyordu. Tanrının çok fazla anaçlaştırıldığını söylüyordu.
Böylesi konuşmaların iki yüzlülüğünün (o esnada Senato, Uluslararası Adalet Divanı’nın yargılama yetkisini reddetmekle meşguldü) arkasında mutfaklardaki isyanın belirtileri vardı. Soğuk savaş borazanlığının şarkılarına ek olarak ürkmüş patriarkanın fısıltıları da Yasa Günü teranelerinde işitiliyordu. Aslında bunlar Kızıl ve Yeşili boğmaya yönelik çabalardı. Her gün kanun ve nizamın teraneleriyle karşı karşıya kalanlar, kendi anlaşmalarını da yapmak durumundaydılar.
Yasa koyucular arasında, genellikle kanaat önderi konumunda olan, muhafazakarlar ve liberaller vardı. 1964 Yasa Günü’nde Connecticut Baro Başkanı sivil haklar eylemlerine, “yozlaşmış” sendikalara, “genç suçluluğuna” ve Liz Taylor’a karşı bir yazı kaleme aldı. Diğer taraftan William O. Douglas 1962 Yasa Günü’nde İngiliz emperyalizmi taklitçiliğine karşı uyardı ve bağımsızlık hareketlerinin ve Barış Gücü’nün tarafını tuttu. Ve şöyle dedi “Nijerya’daki Michigan’a, Kongo’daki California’ya, İran’daki Columbia’ya” ihtiyacımız var—ki dünya üzerindeki eşofmanların üzerinde neler yazdığına bakınca bunun böyle olduğu da ortaya çıkıyor. Ancak ne muhafazakarlar ne de liberaller bu günün yasa koyucular için de tatil olması gerektiğini savundular. Adliye çalışanları için 8 saatlik iş gününü savunmadıkları gibi. Boston’da sadece New England Hukuk Okulu, Umass’teki Yasa ve Adalet Programı ve Kamu ve Toplum Hizmeti Koleji okulları Yeşil ve Kızıl’ı kutlamaktadır.
Düzen koruyucular (polis) içinde de Yasa Günü tatil değildir. Ancak Birleşik Devletler’deki kadın ya da erkek olsun bütün polisler, 1 Mayıs’a ve Boston polisine çok şey borçlular. Bin Bostonlu mavi yakalının 1919’da Calvin Coolidge’in Boston polisi grevini bastırmasından dolayı işini kaybettiği doğrudur. Yazın erken günlerinde 1 Mayısla meşguldüler. Bunun yanında sürekli kazanımlar da olmuştu: az miktarda ücret artışı (yılda 300 dolar), daha kısa çalışma saatleri (haftada 73-90 saat normalleşmiştir), ve en önemlisi ücretsiz üniformalar!
KAPANIŞ
Bugün Kızıl ve Yeşil nerededir? Mao’nun Kırmızı Kitabı’nda mı? Albay Kaddafi’nin Yeşil Kitabı’nda mı? Belki. 19. Yüzyılın deneme yazarı Leigh Hunt şunları şöyle yazıyor, “1 Mayıs ‘dünyadaki en iyi iki şeyin birleşmesidir – doğa sevgisi ve insanların birbirine olan sevgisi.” Elbette ki böylesi yeşil bir birlik mümkündür çünkü onu hayal etmek kolaydır ve biliyoruz ki şu an gerçek olan bir zamanlar ancak hayal edilebiliyordu. Ve bir o kadar kesindir ki bu birlik sadece kızıl mücadele ile gerçekleştirilebilir çünkü şifacıların söylediği gibi acısız kazanım yoktur veya sorumluluk olmadan rüyalar, zahmetsiz doğum, kızıl olmadan yeşil yoktur.
Çocuklar da kutluyordu 1 Mayıs’ı. Bana kalırsa okullar, Yasa Günü’nün ilan edilmesiyle birlikte çocukları bugünü kutlamaya yönlendirmekten vazgeçmiş olabilirler, ama pek emin değilim. Massachusetts East Arlington’dan bir muhabir 1940ların sonuna doğru şunu yazıyor: “Mayıs’ta herhangi bir Cumartesi günü 10-30 arası çocuk krapon kağıdından yapılma kostümlerini (şapka, tişört vs.) giyerdi. Çiçek sepetlerini alıp caddeler boyu dolaşırdık – ta ki çiçekler bitene kadar. Her an şöyle bağrışırdık: ‘Mayıs bayramı, Mayıs bayramı şa şa şa!’ Bir lider seçilirdi ama nasıl yapardık hatırlamıyorum. (Muhtemelen o piti piti yaparak). Sonra Lake Caddesi Merkezinin kenarındaki Spy Pond’a kadar yürür orada öğlen pikniği yapardık.” Şimdi bu muhabir anaokulu öğretmenliği yapıyor. “Son yıllarda” diye devam ediyor, “anaokulu sınıfım için Mayıs Direği süslemeye başladım (aslında öğrenciler kendileri yapıyor süslemeleri). Direğin etrafında dans ediyoruz. Bu da her zaman daha büyük çocukların dikkatini çekiyor.”
Çeviri: Köstebek Kolektif