Deprecated: Redux::setHelpTab ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_tab( $opt_name, $tab ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453

Deprecated: Redux::setHelpSidebar ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_sidebar( $opt_name, $content ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453
İstanbul 1 Mayıs 2022 - Köstebek Kolektif

İstanbul 1 Mayıs 2022

In Açık Seçki, Huruçtan Gazel

2022 1 Mayıs’ı, kapitalizmin ürünü Kovid-19 salgını, ekonomik kriz, iklim krizi, çevresel felaketlerle girdaba giren kapitalist üretim tarzının çelişkilerinin sonucu emperyalist paylaşım mücadelesi Ukrayna savaşın Rusya’nın işgali ile tırmanmasıyla birlikte kapitalizmin yok ederek ayakta kalmaya koyulduğu bir dönemeçte, proletaryanın demokrasi, insan hakları, devletlerin kendi kaderini tayin hakkı kisveleri altında emperyalist milliyetçiliğin kapanına sıkıştırılmaya çalışıldığı bir dönemeçte gerçekleşti.  

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte Rusya’nın yönetici sınıfı emperyalist güçlerle, Rusya’nın egemenlik bölgelerinin emperyalist bir paylaşamı tabii tutulmaması doğrultusunda bir pazarlık yürüttü. İkinci paylaşım savaşının sonunda Sovyetler Birliği’nin ‘Bir Arada Yaşama’ siyasetinin mantıksal sonucu olarak geldiği yeri ifade etmesi açısından yeni bir şey olmamasına karşın, emperyalist kapitalizmin Kautskyci kavrayışının cisimleşmesi olarak önemli bir göstergesiydi. İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra dünyanın yeniden paylaşımı doğrultusunda pek çok çatışma yaşandı. Bu çatışmalar dolaysız bir emperyalist çatışmaya dönüşmeksizin genellikle vekalet güçleriyle yürütüldü. Kore ve Vietnam savaşında olduğu gibi savaş alanında yer alan ABD’ye karşı savaşan güçlerin silahlandırma, mali destek gibi savaşan gücü zafere ulaşmasını engellemek üzerinde yürütüldü. Benzer bir politikayı ABD Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttü. Rusya  eski Varşova paktı ülkelerinin siyasi ve ekonomik olarak Avrupa Birliği’nin yarı sömürge ülkelerine dönüştürülmelerine,  siyasi ve askeri olarak ABD’nin hegemonyasına altına sokulmasını tehdit algılamalarının yükseldiği belirtileri vermekten öteye bir şey yapamadı. AB, ABD’nin Yugoslavya’nın çeşitli momentlerden geçerek son olarak Sırbistan’ın NATO tarafından askeri olarak ezilmesinden sonra parçalanması tamamlanarak AB, NATO güdümüne sokulması tamamlandı. Rusya’nın yarı-sömürgeleştirilerek paylaştırılması için sınırlarında parçaların koparılmasına askeri savaşlarla yanıt verdi: Çeçenistan, Gürcistan. Türkiye’nin de dahil olduğu Türki cumhuriyetlerde yönetici sınıflar aracılığıyla darbelerle yönetimi ele geçirme kalkışmaları Rusya tarafından boşa düşürüldü. Suriye Savaşı emperyalist güç ilişkilerinde birbiriyle doğrudan çatışmamalarına karşın aynı sahada savaş yürütmeleri açısından emperyalist yeniden paylaşım savaşlarının dolaylı vekalet savaşı evresinin aşıldığını gösterdi. Suriye’den sonra benzer mekanizma Libya’da ortaya çıktı. ABD’nin Afganistan’dan hezimetle çekilmesini alkışlayan Rusya, Kazakistan’da isyanı askeri gücüyle bastırdı. Bir bütün olarak dünyanın değişik bölgelerinde gerilim bölgeleri genişleyip çatışma bölgeleri artarken, savaşın kapsamı düzenli olarak artarak devam ediyor. Gerilim ve çatışma bölgeleri emperyalist güçlerin sınır bölgelerinde yoğunlaşırken, silahlanma boyutlanarak devam ediyor. Bir yanda kapitalizmin dolaysız sonucu olan ekolojik kriz dönüşsüz bir evreye doğru hızla ilerlerken 2008 krizi boyutlanarak devam ederken dünya proleteryasının on milyonlarcası gelişmiş kapitalist ülkelere doğru ölüm yolculuklarına çıkıyor.

100 yılı aşkın süre önce kapitalizmin emperyalist kapitalizme dönüştüğü, dolayısıyla paylaşımı tamamlanmış dünyada emperyalist arasındaki ilişkileri süreklileşmiş savaşa dönüşmesinden dolayı “ya “barbarlık ya sosyalizm” diyen Rosa Luxemburg’un betimlemesinin sınır bölgesindeyiz. Dünya bir bütün olarak kapitalist üretim içine çekilirken dünya proleteryası devasa büyüklüğü ile ideolojik, siyasal, örgütsel olarak kapitalizmi demokratikleştirmek ya da ulusallaştırmak isteyen çeşit çeşit siyasal ideolojinin girdabında debelenmekte. Dünya komünist hareketiyle süreklilik bağını iddia eden yaklaşımlar yüzyılı aşkın süredir devam eden karşı-devrim ve tasiye sürecinin hatıratlarının bekçiliğinin ötesine geçememekte. Kapitalizmin aşırılıkları karşısında faşizm geliyor, burjuva demokrasi için ittifaklar için bir araya gelelim diyerek sonuçları duygu siyasetinin ötesinde bir anlamı olmayan bir hattı  örmeye çalışıyor. Bunun en tipik örneği ABD’de yaşandı. İlerici Enternasyonalizmi kurmaya kalkanlar Trump’a karşı Biden’ın saflarına geçtiler. Safa geçenler zaten o pozisyondaydı, konum değiştirmemiş olduklarını söylediğimizde de çok doğru bir bir saptama yapmış oluruz. Bu kapitalist üretim tarzının yer yüzünün her gözeneğine nüfuz etmiş olmasının siyasal görünümünden başka bir şey anlamı olmayan bir hakikattir. Gelişkin emperyalist  ülkeden yarı sömürge kapitalistine kadar her ülkede aynı mekanizmalar işlemekte, sözde demoktatikleştirme, iyileştirme hareketleri sistemi yeniden üretmenin dayanakları, payandaları olarak işlev görerek politikayı harekete geçirenlerin muradlarının tersi sonuçları vermekte. Bu anlamıyla demoktatikleştirme siyasetleri kapitalizmi demokratikleştirme, sermayenin rıza üretme mekanizmalarının payandalarına dönüşmüş durumda. Türkiye ile hemen hemen parelel bir zamanda Brezilya’da İş Partisi AKP ile neredeyse aynı politikaları yürüttü. Sonucu Brezilya’nın Tayyib’i olan Bolsanaro hükümetini yarattı. Aynı mekanizma Yunanistan’da oldu. Syriza Yunan sağının iktidara geliş yollarını döşemekle ömrünü tamamladı. Sonuç olarak demokrasi devrimle geleceğinin güncel tek ve biricik anlamı, proleter devrim yalnızca burjuva devletini yıkmakla kalmayacak proleter devrim olarak komünizmin inşasına girişecek.

Bu 1 Mayıs’ın burjuva demokrat karnaval havası olmasının altında işleyen temel mekanizma toplumsal hareketlere demokratikleştirmeci bir misyon yüklemekten kaynaklanıyor. Siyasal hareketler demokratiklemenin, hatta işçi hükümeti, halk hükümetinin mümkünlüğünü siyasal olarak mümkün gördükleri için siyasal stratejilerinde zorunlu olarak yaşanan bir aşama olarak görmekteler. Emperyalist bir dönemde yarı sömürge  olan kapitalizmin emperyalist kapitalizme dönüşmesi ne kadar mümkün ise demoktatikleşmenin mümkünatı da o kadardır. Demokratikleştirme siyasetleri demokratik kapitalizm siyasetleridir bu anlamıyla burjuva sol siyasetler olarak İkinci Enternasyonal’in sağının sağında da yer alan bir hatta durmaktadırlar.  Kapitalizm içinde alternatif mümkün değildir. Sözde alternatif siyaseti Çin Komünist Partisi yürütmektedir. ‘Adil’ emperyalizm. Kazan kazan emperyalizmi. Bu emperyalizmin liderliğine giriştiğinde Wilson’cu ABD emperyalizmin programıdır. Kapitalizm içinde kapitalizme muhalif olarak ortaya çıkışları toplumsal hareket biçimini almış olmasının nedeni proleter sınıf mücadelesi ve enternasyonal bir komünist siyasi hattının örülemeyişinin sonucundan kaynaklanmaktadır. Bu anlamda toplumsal hareketleri sözde siyasallaştıracağı muradıyla hareket eden siyasetler sonucu neden olarak göstererek imkansız bir hattı kalkış siyaseti olarak ele almakta ısrar etmekteler.

Bir bütün olarak son yirmi yılın gelişmelerine baktığımızda toplumsal hareketlerin bir bütün olarak kapitalizmin içsel gelişmeleri ve krizleriyle senkronize hareket ettiği görülmektedir. Son yirmi yıl, çünkü bu süreçte gerek Çin’in kapitalist dönüşüm programı gerekse de eski SSCB ve yörüngesindeki ülkelerin kapitalist ilişkileri inşa etmeleri tamamlanmış, neo liberal programlar uyarıca bir bütün olarak yirminci yüzyılın başında meşhur tarım, köylü sorunu tamamlanmıştı. Bu anlamıyla burjuva demokratik görevler denilen siyasi program miadını doldurmuştu. Son devrim Nepal’de gerçekleşti, Maocu komünistler Çin’in uzun yürüyüşünü yeni baştan yürümenin anlamı yok diyerek iktidarı burjuvaziye teslim ettiler.

2000’deki ABD Nasdaq borsanının çöküşü olan kriz, küreselleşme karşıtı hareket olarak adlandırılan (en önemli olaylarını 1999’daki Seattle protestoları ve 2001’deki Cenova protestolarında yaşayan) ve isyan döngüsünde gerçekleşti. 2002 Türkiye, 2001’de Arjantin, 2000 ve 2003’te Bolivya, 2000 ve 2005’te Ekvador, 2002’de Venezuela, toplumsal hareketlerin mücadele döngösü, ‘yirbirinci yüzyıl sosyalizmi’ni esas alan yaklaşımların türetilmesine vesile oldu. 2008-2009 krizi anında bir isyan dalgasını ateşlemedi, ancak hükümetler sermayeyi kurtarmanın maliyetlerini karşılamak için kemer sıkma önlemleri kabul ettikçe, sonraki yıllarda kurtarmanın maliyetinin bindirildiği emekçiler bu önlemlere karşı toplu olarak isyan etmeye başladıkça (genel grevler) tepkiler ortaya çıkmaya başladı. Yunanistan’da 2010-2013, 2010-2011 Arap Baharı, Tunus, Libya, Mısır, Suriye, Katar, Yemen, İspanya’da Indignados hareketi ve Amerika Birleşik Devletleri’nde İşgal, 2013 Türkiye’de Taksim Meydanı’nın işgali ve Brezilya’da Haziran Günleri.

2018 yılından bu yana dünyada gerçekleşen toplumsal hareketlere milyonlarca insanı içermesi, haftalar veya aylarca sürmesi, ilk baskılamayla durdurulamaması, ülke çapında felç yaşanması, hareketin sonucunda ülkedeki siyasi durumun kutuplaşması, kamuoyundan kitlesel veya çoğunluk desteği alarak ve güçler arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlaması, bazı yasaları veya hükümet önlemlerini yürürlükten kaldırmayı başarması, kimi durumlarda hükümetin kendisini ve hatta siyasi rejimi devirmesi ölçüleriyle baktığımızda şöyle bir liste çıkmaktadır.

2018

– Nikaragua’da emeklilik reformuna karşı mücadelede başlayan protestolar aylarca ülkeyi felç etti ve cumhurbaşkanının görevden ayrılmasını talep etti.

– Brezilya, kamyon şoförlerinin grevi ülkeyi felç etti, görev başındaki İşçi Partisi hükümetini tehdit ederek ve Bolsanaro’nun seçilmesinin yollarını döşeyerek gerici bir iktidarı pekiştirdi.

– Fransa, sarı yelekliler, ulaşım maliyetlerini artıracak bir vergiye isyan ederek, küçük kasabalarda başlayarak, kırsalı felç ederek ve aylarca hafta sonları Paris’i işgal etti.

– Sudan’daki isyan, ertesi yıl otuz yıllık Ömer El Beşir diktatörlüğüne son veren süreci başlattı.

2019

– Hong Kong, hükümet muhaliflerini Çin anakarasına iade etme yetkisi veren bir yasaya karşı isyan ortaya çıktı.

– Ekvador, diğer halkçı olmayan önlemlere ek olarak, yakıt ve ulaşım maliyetini artıracak bir hükümet sübvansiyonunun geri çekilmesine karşı isyan etti.

– Şili, toplu taşıma fiyatlarındaki artışa isyan etti.

– Bolivya, seçim sahtekarlığına isyan, polis isyanları ve Evo Morales’in istifası.

– Katalonya, bölgenin İspanya’dan bağımsızlığı konusunda halk oylaması düzenleyen politikacıların tutuklanmasına isyan etti.

– Honduras, özelleştirme projesine karşı protestolar.

– Fransa, ülke tarihinin en büyüklerinden biri olan emeklilik reformuna karşı genel grev.

– Cezayir, dönemin cumhurbaşkanının beşinci dönem için aday olma girişimini protesto etti.

– Irak, işsizliğe, kamu hizmetinin verimsizliğine ve yolsuzluklara karşı yapılan protestolar, siyasi güçler arasındaki güç paylaşımı rejimini ve ülkedeki yabancı işgalinin varlığını sorgulamasını tetikledi.

– İran, yakıt artışlarına karşı protestolar ve grevler aylarca sürerek, 1979’da Ayetullah rejiminin başlangıcından bu yana hükümete en büyük halkçı isyanı ortaya çıkardı.

– Endonezya, cumhurbaşkanının hileli olarak yeniden seçilmesine, otoriter yasaların yürürlüğe girmesine ve Papua bölgesindeki ayrılıkçı ırksal gerilimlere karşı yıl boyunca çeşitli protestolar düzenledi.

2020

– ABD, George Floyd’un öldürülmesiyle, özellikle siyah nüfusa yönelik polis şiddetine karşı isyan patladı.

– Beyaz Rusya, başkanın Sovyet döneminden bu yana onuncu kez yeniden atanmasına isyan etti.

– Kolombiya’da bir avukatın polis tarafından öldürülmesi protesto edildi.

– Tayland, monarşinin ayrıcalıklarına, askeri rejime ve pandeminin kötü yönetimine karşı protestolar gerçekleşti.

– Kırgızistan, halk tarafından hileli olarak görülen parlamento seçimlerinin sonucunu protesto isyanları gerçekleşti.

– Haiti, yoksulluğun kötüleşmesi nedeniyle cumhurbaşkanının istifasını talep eden protestolar isyan karekterine büründü.

– Polonya, yasal kürtaj olasılığını pratik olarak yasaklanma kararını protestosu isyana dönüştü.

– Peru, başkanın Kongre lideri tarafından yasa dışı görevden alınmasıyla tetiklenen, ikincisinin görevden alınmasıyla sona eren, önceki başkana da destek ifade etmeyen, ancak esas olarak pandeminin ve ekonomik krizin yönetiminden büyük memnuniyetsizlik gösteren isyan gerçekleşti.

2021

– Endonezya, işçi haklarını ve çevre düzenlemelerini kaldıran yasanın protestosu.

– Fransa, polis eylemlerinin filme alınmasını yasaklayan küresel güvenlik yasasının protestosu.

– Hindistan’da çiftçilerin, tarım işletmeleri şirketlerini ve iflas eden küçük üreticileri kayıracak yasalara karşı bir önceki yılın sonundan başlayarak 2021 boyunca süren isyan.

– İran, pandemi sürecinde yeni grev ve protesto dalgası.

– Kolombiya, vergileri ve sağlık reformunu artırmaya yönelik bir yasa tasarısına karşı aylarca süren, ülkenin neredeyse tamamen kilitlendiği büyük bir genel grev.

– Burma, askeri darbeye direniş.

– Sudan, 2018’de başlayan geçişi kesintiye uğratan askeri darbeye karşı direniş.

– Tunus, ülkenin parlamentosuna karşı protesto gösterileri, cumhurbaşkanı tarafından feshedilmesine ve uzun süreli anayasal krizin meydana gelmesi.

– Küba, pandeminin yeniden canlanmasının ortasında, hükümete 1994’ten bu yana en büyük meydan okumada, kıtlık ve genel ekonomik krize karşı protestolar.

– Nijerya, polis şiddetine karşı ayaklanma, taciz ve cezasızlıkla ün salmış özel bir birimin dağıtılmasını talep etmesi

– Senegal, bir muhalefet liderinin tutuklanmasını protesto etti.

– Güney Afrika, eski Devlet Başkanı Jacob Zuma’nın yargılanmasına denk gelen protestolar, ancak ona doğrudan destek ifade etmeden, tüm siyasi sistemi, ekonomik krizi, işsizliği ve pandemi uygulamalarına karşı protestolar.

– ABD, seçimlerin ve pandeminin görünüşte kontrol altına alınmasının ardından normale dönme çabasında, kutuplaşma ve memnuniyetsizliğin yanı sıra grevler ve toplu işten çıkarma hareketi.

2022

– Kazakistan, akaryakıt fiyatlarındaki sert artışa ve 1990’dan beri ülkede iktidarı elinde tutan politikacının tamamen tasfiye edilmesi için isyan etti.

– Kanada’da kamyon şoförleri aşı pasaportu zorunluluğuna karşı grev gerçekleştirdi.

Bütün dünyada sol partiler, sendika merkezleri, toplumsal hareketler vb. pandemi ile karşı karşıya kalmanın bedelini ödemeye sermayeyi zorlamaya çalışmak için gerekli mücadeleleri inşa etmeyerek, kimi ülkelerde soykırım boyutuna varan, sözde savaştıklarını iddia ettikleri hükümet tarafından uygulamalara karşı genel bir sağlık grevi çağrısı yapmayarak suç ortağı oldular.

İsyanların her dalgada hem etkilenen ülke sayısı hem de her ülkede inisiyatif alan kişi sayısı açısından artması, sermayeye karşı mücadelenin de otomatikman olduğu anlamına gelmemekte. Pek çok durumda gerici siyasi güçlerin isyanları seçim ve hatta ideolojik olarak sömürmek için daha iyi konumlanmış olması her zaman mümkündür ve hatta oldukça muhtemeldir (2013 Mısır’da Sisi darbesi, 2014’te Ukrayna’daki Maidan ayaklanmasındaki faşistlerin insiyatifi ele geçirmesi, 2018’de Brezilya’da ve 2022’de Kanada’da provokatif olarak kışkırtıcı bir şekilde kamyon şoförlerinin grevininin başlatılması.) Sol’da hareketlere bel bağlayanlar için hareketlerle boğulmanın mümkün olduğunu hatırlatması açısından önemlidir. Hareketlerin sermayeye ve devlete karşı yönelip yönelmeyeceği harekketten bağımsız olarak temel olarak siyasal konumlanış meselesini gündeme getirmektedir. Hatta sınıf eksenini yitirmiş, politik-örgütsel olarak konumlanışı olmayan sol güçlerle kıyaslandığında, sermaye siyasetleri bunları sömürmekte oldukça başarılı ve deneyimli olduklarını unutmamak gerekiyor.

Sol siyasetler, partiler, örgütlü güçler isyan süreçlerinde kendilerini güçlendiremiyorlarsa yanlış taraftadırlar. Kapitalist yönetimin karşısında değil yanında aldıklarından bu haldeler. Solun siyasi güçleri için amansız(amasız-fakatsız) bir ayrım ortaya çıkmış durumda: ya kapitalizme karşı isyanı ve yıkılması üzerine kesin olarak bahse girerler ya da devlete katılım ve seçim yoluyla sistemi yönetme girişiminin alternatif güçlerine karşı bahse girerler. Ancak sistemin yönetimine katılmak, sistemin kısıtlayıcı sınırlara uymak demektir. Artık ulusal kalkınma projeleri için alan kalmadı, küreselleşmenin amansız akışına maruz kalan ulusal ekonomilerde özerk eylemler için manevra alanı kalmadı (Brezilya, Yunanistan, Venezüella vb.) ve birkaç yüzyıldır kurulmuş olan uluslararası işbölümüne itiraz etmenin bir yolu yok. Uluslararası kuruluşların ve çok taraflı kuruluşların (BM, DTÖ, OECD, IMF, Dünya Bankası, vb.) emirlerini, anlaşmalarını, yaptırımlarını ve gözetimini reddetmenin bir yolu yoktur. Anti-kapitalist bir devrim olmadan tüm bunları kırmanın bir yolu yok.

“Çok kutuplu dünya” yoktur, hiyerarşik ve çelişkili bir şekilde yapılandırılmış, büyük güçler(emperyalist), orta ölçekli ve bölgesel olarak önemli ülkeler ve küçük madun ülkeler ile tek bir küresel sermaye sistemi vardır. İster büyük örgütlerin, ittifakların ve blokların zorlaması yoluyla, ister aralarındaki çatışmalar, siyasi kargaşa ve savaşlar, ideolojik, dini, ırksal veya diğer coşkunluklar yoluyla olsun, bu sistem şu ya da bu şekilde sermaye mantığının taleplerini her ulus devlete dayatır. Değerin genişletilmiş yeniden üretimi zorunluluğunu çevresel, sıhhi, insani vb. her türlü düşüncenin üzerine koyan tek bir sermaye mantığı vardır. Bir ulusal hükümetin yapabileceği tek şey bu mantığa uymaktır ve iktidar partisi, kendisine sağ veya sol dese de, işlevi, sistemi yönetmek ve sermayenin kârlarını garanti altına almak olacaktır. Siyasi partiler arasında izin verilen tek fark, yönetim tarzına yapılan kozmetik dokunuşlardır. Kapitalizmi yönetme girişimini seçtiklerinde, sol partiler muhafazakar kutba karşı, yardım, kimlik, ekolojik ve politik olarak doğru tonlarla neoliberalizmin “ilerici” kutbu haline gelirler.

Sermayenin, devletin, hukukun, özel mülkiyetin, ticari malın, değerin, paranın, ücretli emeğin sonu için çalışmayan, planlamayan, enternasyonel olarak örgütlemeyen, seferber etmeyen, ajitasyon yapmayan bir sol; çözümün bir parçası değil, sorunun bir parçası haline gelmiş durumda. Sol partiler (hem seçim partileri hem de sözde devrimciler ve genel olarak sadece sol partilerin tabanındaki militanları cezbetmeye adanmış parazitler olan daha küçük örgütler) karşı karşıya kalınan sistemik düşmanın giderek artan bir parçası haline gelmiş durumdalar.

1 mayıs’ın tarihsel içeriği bakımından bir bayram günü değil bir mücadele, kavga günü olduğunun altının belirgince çizilmesi gerekiyor, zira bayramlar toplumlar için amacı gerçekleşmiş, bu nedenle de toplumlarrca kanıksanmis ya da kanıksattırılmış günlerdir. Oysa 1 Mayıs doğarken ve kabul edilirken ve günümüze kadar, onun işaret ettiği sorunlar ortadan kalkmış değil, dünyanın her yerinde bu sorunlar etrafında iki sınıf arasındaki mücadeleler hala sürmekte. Ne zaman ki 1 Mayıs’ın amacı gerçekleşir, o zaman 1 Mayıslar bir bayram günü olarak şenlik havasında kutlanabilir. Tam da bu nedenle 1 Mayıs komünistler dostlarına hesap verme hesap sorma anlamı bulunmaktadır. Hesabı verilmemiş, kapanmamış defterler bulunmaktadır. Soldaki reformizmin, oportünizmin, devletçiliğin(post-Lassalcılık) bir asırdan fazla süren hegemonyası, sermayenin, ücretli emeğin, meta biçiminin, paranın ve devletin üstesinden gelinmesini ufkunu yok etti. Reformisti, oportünisti, reformist ve oportünist olduğu durumun kötü olduğunu söylemek yerilenin haklı olduğunu söylemenin bir başka hali olduğu açıktır.  

2. Emperyalist Paylaşım Savaşının arifesinde Hatay’ı ilhak eden Türkiye devleti, 1974 ekonomik krizinin girdabında Kıbrıs’ı ilhak etmişti. Birinci Körfez savaşı ile birlikte emperyalizme taşeronluğunun karşılığında Güney Kürdistan’ın hibe edilmesine talep eden Türkiye emellerine kavuşmayı dolaylı yollarla da olsa 2003 yılından sonra Irak’ın işgaliyle Güney Kürdistan’da üsler elde ederek parça parça kopararak ilerlemeye koyuldu. Aynı politikayı Suriye’nin emperyalist vekalet savaşıyla parçalanmasıyla Rojava’yı parçalar kopararak ilhak etmeye koyuldu. Ukrayna’daki savaşla emperyalistler arasındaki gerilimler yükselince Tükiye Güney Kürdistan ve Rojava’nı ilhakını genişletmeye girişti.

Ukrayna’daki iç savaşın Rusya’nın işgali ile emperyalist bir savaş olarak görünür hale gelmesi burjuva diktatörlüğünün demokrasi biçimini, olabileceklerin içinde en iyisi olarak razı olan burjuva sol siyasetlerin burjuvaziyi rıza siyasetine ikna etme dilenciliğini görünür kıldı. ABD-AB işbirliğiyle darbe yaparak iktidarı ele geçiren, emperyalistler tarafından eğitilerek, donatılarak, ordusu yeniden yapılandırılan Ukrayna oligarşik burjuvazisi 2014’ten bu yana Ukrayna’da ki iç savaşı NATO’yu Rusya’nın sınırlarına konumlandırmak için yürütüyordu. Ukrayna’nın paylaşılması çekişmesine Rusya’nın işgale girişerek yanıt vermesiyle, AB, ABD emperyalizminin Ukrayna’nadaki vekil güçleriyle Rusya arasındaki savaş, emperyalistler arası bir çatışma haline bürününce burjuva sol siyasetler emperyalizmin kendilerini çağırdığı konumlara koştular. Ukrayna’nın ‘anavatanın savunması”, “haklı savaşı” ya da Rusya’nın kendi egemen varoluş hakkının savunusunu yaptılar. Birleşmiş Milletler’i müdahale etme çağrıları, Ukrayna’da faşistlerin komutası altında savaşa katılanlar, barış çağrıları ortalığı kapladı. Savaşı derinleştirerek sürdürmeye koyulan, askeri bütçelerini artıran, ordularını genişleterek silahlandırmaya koyulan, ekonomik ambargolarla savaşın yükünü dünya proletaryasına yükleyen emperyalizme karşı proleter enternasyonalizminin siyasetinin ideolojik, politik ve örgütsel yoksunluğu 1 Mayıs’a giden süreçte proleter sınıf siyasetinin en büyük handikabı olarak açıktaydı. Proleter sınıf siyaseti için burjuva demokrasisini gerekli görenler burjuva demokrasisi için demokratik muhalif konumları siyaset olarak belirlemiş olan sendikalar, meslek örgütleri, eşitlik ve hak mücadeleleri yürüten toplumsal hareketlerin inisiyatifinin arkasına geçerek konumlandılar. Devrim için demokrasiyi, demokrasi için seçimi mücadelenin uğrağı olarak görenler için mücadelenin güncel en önemli görevleri olarak sömürülenleri, ezilenleri, bir bütün olarak mağdurları burjuva devlet yönetimini bu kesimlerden rıza almaya zorlamanın pazarlık gücü olarak birleştirmek olarak konuşlandırılan  siyaset 1 Mayıs’a damgasını vurdu.

Devasa bir nüfusa sahip olan İstanbul başta olmak üzere memleketin hiç bir yerinde düzenin payandasina dönüşmüş sendikalar, odalar vs gibi örgütlerin 1 Mayıs çağrısı -hele ki bu kriz, yoksullaşma ve hoşnutsuzluk günlerinde- kitlelerin ilgisini çekmemiş, böylece alanlar esasen varolan potansiyelin çok çok altında bir katılımla ruhsuz bir atmosfere sahne olmuştur. Özellikle genç nüfusun sınırlı katılımı dikkate değerdir. Bu kriz, yoksullaşma, hoşnutsuzluk, iktidarın baskı ve savaş dayattığı şimdiki koşullarda, genel olarak 1 Mayıs çağrısının kitleler tarafından dikkate alınmamış olması, sendika, oda, meslek örgütü vs. olan güvensizlik kadar geleneksel reformist ve oportünist örgütlere karşı da bir güvensizlik olarak  okunmalıdır. Oysa toplum için için bir kor misali kaynaşmaktadır.

Siyasi mücadeleyi Kadıköy’de yürüten sol siyasetler pandeminin emekçiler üzerinde yarattığı yıkım, ekonomik krizin yol açtığı yoksulluk, işçilerin aylardır sürdürdüğü direnişler, kadınlara, Alevilere karşı yürütülen gerici saldırılar, Güney Kürdistan ve Rojava’da sürdürülen savaş, HDP’ye karşı dizginsiz sürdülerülen baskı, tutuklamalar ve Gezi davasının hükmü hükümetin yürüteceği politikalara ışık tutmasına karşın 1 Mayıs öfkesiz, gerilimsiz, siyaseten panayır çayırında eğlenti olarak gerçekleşti.

Önceki yıllarda olduğu gibi 1 Mayıs alanı için sözde bir gerilim siyasetinin bile yürütülmemesinin tercih edilmesi reformistlerin, oportünistlerin devrimciler tarafından lanetlenmekten bile kurtulmuş olduklarının belirtisi olarak ele alınabilir. Bunun en belirtili hali, Taksim’e çıkmayı devrimci bir hattı belirginleştirmek yerine, görünüm siyaseti için tercih edenlerin, çatışmayı esas alan bir güç konumlanışını gerçekleştirmemelerinde görüldü.

Zaten faşizm altında olunduğunu, ya da gelecek seçim kaybedildiğinde faşizmin kurumsallaşacağını söyleyenler bayramlaşmaya gelmiş bir havadaydılar. Burjuva demokrasisi için muhalefet yürüten reformist ve oportünist siyasetler yürüttükleri ‘sol blok’, ‘demokrasi blok’u siyaseti üzerinden kendilerine alan açmak için CHP ya da HDP üzerinden yedeklenme siyasetinin seçime odaklanmanın buruk tadını almış görünüyorlar. Reformist bloklaşmanın muradına eremeyeceği sezgisi alanın inisiyatifin sendikalara ve meslek odalarına bırakılmasıyla belirginleşmişti. Siyasetler bütün emeklerini sendikalar ve odalarda hegemonik güç olan CHP ve HDP’ye kendilerini görünür kılmaya adamak üzerinde kurgulamışlardı. Reformizme ve oportünizme karşı mücadele ancak demokrasi için devrim mücadelesiyle etkili sonuç alınabilir. Bu eksene talip olanların bariz zayıflığı dikkat çekiciydi.

Newroz’da bir milyonu aşkın kitleyi Yenikapı’da toplamış olan HDP’nin 1 Mayıs’ta gücüyle orantılı olarak katılımın zayıflığı aynı zamanda Güney Kürdistan ve Rojava’da sürdürülen savaşa karşı sol, sosyalist, devrimci bir eksende anti-şövenist bir tavrın konulmamış olmasına duyulan hoşnutsuzluk olarak da ele alınabilir. Bir bütün olarak ezen ulus şovenizminin 1 Mayıs’ta kitlesel teşhirinin gerçekleşmemesi  proleter sınıf siyasetinin önünde zorlu görevlerin beklediğini göstermekte.

Burjuva siyasetinin Suriyeli, Afgan vb. göçmenler üzerinde yürüttüğü ırkçı şövenist politikalara karşı tavır alınmaması, yaşama, çalışma ve yerli işçi sınıfıyla eşit haklarının savunusunun bir mücadele hattı olarak öne çıkartılamaması sınıf mücadelesi ve enternasyonalizmin yakalanamayan halkası olarak görülmelidir.

Reformist, oportünist örgütlenmelerin önlerine koydukları seçimler aracılığıyla temsili siyasette kendilerine alan açmak açısından belirledikleri siyaset açısından içlerinden birinin konsolide edici güç olarak öne çıkabilmesini zorunlu kılmasına rağmen bu 1 Mayıs’ın hiç birisi için bu dinamiğin işlemediğini gösterdi.

Genel olarak devrimci bir hatta ısrar eden siyasetlerin güçlenmedikleri hatta zayıfladıkları gözlemleniyor. Bu siyasetlerin çoğu için içinde bulunan koşulların faşizm, gericilik, karşı-devrim güçlerinin azgınlığının kol gezmesiyle meşrulaştırılabilirken, devrimci durum saptaması yapan(lar)ında benzer bir girdap içinde olması düşünülecek bir durum.

Sonuç olarak bu 1 Mayıs önderlik boşluğu ve bunalımıni gözler önüne serdigi ve bu önderlik inşasının yakıcılığını acil sorumluluk ve gereklilik haline getirmiş durumda.

Enternasyonal bir komünist partinin inşasının muhattaplarıyla buluşarak, öne çıkan, sorumluluk alan ve sorumluluğu paylaşan komünist ve devrimcilerle yapılabileceğinin bilincindeyiz.

Köstebek Kolektif

You may also read!

Gazze’de savaş, Ukrayna’da savaş, ” savaş ekonomisi “… Kapitalizm savaştır, kapitalizme karşı savaş!

Başlamasından 5 ay sonra, İsrail ordusunun Gazze’de yürüttüğü savaş, UNICEF’e göre %70’i kadın ve çocuk olmak üzere, çoğunluğu silahsız

Read More...

Dublin’de İşçi Bayramı Konuşmasından (James Connolly, 1915)

Bay James Connolly, bazı insanların şüphelerine, korkularına ve imalarına rağmen bu yıl muhteşem bir katılım olduğunu söyledi. O gün

Read More...

Karl Liebknecht’in 1 Mayıs 1916 Konuşması

Potsdamerplatz, Berlin’de 1 Mayıs 1916 tarihinde gerçekleştirilmiştir. (Gösteride hazır bulunan bir kişinin raporu) BERLİN, 1 Mayıs. Sabahın çok erken

Read More...

Mobile Sliding Menu