Deprecated: Redux::setHelpTab ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_tab( $opt_name, $tab ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453

Deprecated: Redux::setHelpSidebar ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_sidebar( $opt_name, $content ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453
Hegemonya ve Müdahale: Alan Shandro'nun Lenin'i - Paul Blackledge (1) - Köstebek Kolektif

Hegemonya ve Müdahale: Alan Shandro’nun Lenin’i – Paul Blackledge (1)

In Açık Seçki, Çeviri, Örgütlenme, Siyaset

[Alan Shandro’nun Lenin ve Hegemonya Mantığı üzerine bu değerlendirmeyi uzunluğundan dolayı üç bölüm halinde yayınlıyoruz.]

Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılı, Lenin’in mirasını yeniden değerlendirmek için uygun bir andır. Dahası, son yıllarda dünya genelinde ortaya çıkan ve sosyalizm fikrini yeniden siyasi gündeme sokan çeşitli sol-reformist projeler, her şeye rağmen, [Lenin’in] reformizm analiziyle bağlantılı bir tür eleştirel değerlendirmeye davet çıkaran sorunlar yaşadı (Blackledge 2013). Ne yazık ki, bu siyasi gelişmeler, Lenin’in itibarının en düşük noktada olduğu bir dönemde gerçekleşti. Aktivistler demeyelim de, ana akım tarihçiler ve teorisyenler arasında, Leninizm’in totaliterliğe yol açtığı efsanesi, akılcı eleştiriye neredeyse meydan okuyacak kadar derinden kutsallaştırılmıştır (Le Blanc 2014, 55-57; Callinicos 2007, 18).

Bununla birlikte, ana akım görüşün karşısında güçlü bir anafor oluştu: Son zamanlarda Tamás Krausz, Paul Le Blanc, Auguste Nimtz ve en önemlisi Lars Lih gibi yazarlar, daha önce Kevin Anderson, Tony Cliff, Neil Harding, Chris Harman, Paul Le Blanc, Marcel Liebman, Michael Löwy, Georg Lukács, Ernest Mandel ve John Molyneux gibi yazarların [bu olumsuz] Lenin efsanesinin çoğunu yıkmak için yaptıkları çalışmalara katkıda bulundular. Özellikle Lih’in kitabının, Lenin’i proletaryanın kendi kurtuluşunun bir savunucusu olarak resmettiği olumlu imajı benimsemeye istekli az sayıdaki aktivist arasında popüler olduğu görüldü.

Ne yazık ki Lih bir Lenin mitini yıkarken, bir başkasının yaratılmasına katkıda bulunmuştur. Lenin’in ortodoks Marksizmden iradi kopuşun yazarı olduğu şeklindeki iddianın aksine, Lih’in Lenin’i, (Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Kautsky, Bebel ve Bernstein tarafından yazılan ve Partinin 1891’deki Erfurt Kongresi’nde kabul edilen Programından sonra) ortodoks “Erfurtçu” olarak adlandırdığı gelenek içinde faaliyet gösteren “agresif ve özgün olmayan” bir düşünürdür (Lih 2009). Yaygın bir şekilde beğenilmekle birlikte, Lih’in Lenin yorumuna hem teorik olarak, Lenin’i yetenekli bir Rus Kautskci statüsüne indirgemesi, hem de siyasi olarak, devrimci ve sol reformist siyaset arasındaki ayrımı baştan savma eğiliminde olması nedeniyle karşı çıkılmıştır (Blackledge ed. 2010; Corr ve Jenkins 2014).

Alan Shandro’nun Lenin ve Hegemonya Mantığı kitabı, bu tartışmaya önemli ve büyük ölçüde başarılı bir müdahaleye işaret ediyor. Shandro, Lenin’in düşüncesinin, Marksizmin yenilenmesine yaptığı temel ve yenilikçi katkıyı gözden kaçırmadan, siyasetinin demokratik yorumuyla bağlantılı içgörüleri birleştiren güçlü bir yorum ortaya koydu. Shandro’nun amacı spesifik olarak, Lenin’in teorisi ve pratiğinde Gramsci’yi izleyerek “[anti-]metafizik olay” dediği şeyin ortaya çıkışını yeniden inşa etmek olmuştur: Bu, onun Marksizm anlayışının evriminde, hegemonyayı tam olarak “politik–strateji ve önder­lik mantığının günlük yaşamın pratik –ekonomik, kültürel ve pedagojik– örgütlenişini kestiği bir düzlem” olarak kavradığı andır (Shandro 2021, 3; Gramsci 1971, 357).

Bunu yaparken Shandro, hepimizin Lenin’in siyasetinde önemli ve kalıcı bir anlamı olduğuna inandığı bir sorunla karşı karşıya kaldı. Gerçekten çığır açan birçok düşünür gibi Lenin de, devlerin omuzlarında durduğunun çok iyi farkında olduğundan, teorik ve politik bir yenilikçi olarak kendi önemini küçümseme eğilimindeydi. Gerçekten ve modern akademinin yenilik takıntısının aksine, Lenin muhtemelen Çernişevski’nin şu iddiasını kabul etti:

 “Özgünlükle meşgul olmak, özgünlüğün kendisini yok eder ve gerçek bağımsızlık, yalnızca bağımsız olmama olasılığını düşünmeyi bırakmayanlara verilir. Yalnızca güçsüzler, karakterlerinin gücünden söz eder. Ve sadece kolayca huzursuz olmaktan korkan kişi, kendini başkalarının etkisine maruz bırakmaktan korkar. Özgünlükle ilgili mevcut meşguliyet, biçimle ilgili bir meşguliyettir. Herhangi bir gerçek içeriğe sahip olan biri, özgünlük konusunda gereksiz yere endişelenmeyecektir. Biçimle uğraşmak, temelsiz uydurmalara ve boşluğa yol açar ”( Çernişevski alıntılayan Cliff  1975, s. 34).

Lenin, bu tür yüzeysel ayrıntıları önemseyecek son kişidir: Konjonktürel politik nedenlerle, 1890’ların sonlarından itibaren kendisini “ortodoks” devrimci siyasetin bir savunucusu olarak konumlandırmaya çalıştı; önce Eduard Bernstein’ın ve onun Rus düşüncedaşlarının açık revizyonizmine ve reformizmine karşı Karl Kautsky’nin yanında, sonra da “Marksizmin papası”nın daha önceki yazılarında ortaya konmuş olan bir perspektiften Kautsky ve yol arkadaşlarının örtük revizyonizmine karşı koydu.

Shandro bu anlatıyı kabul ederken, Lih’in bu anlatıya ilişkin yorumuna faydalı bir karşıtlık üretmiştir. Geçen yüzyılın başında Lenin’in “ortodoksluğu” savunmaktan çok daha fazlasını yaptığını ortaya koymaktadır: O, klasik Marksist geleneği derinleştiren yaratıcı bir düşünürdü. Lih’in Lenin’i taklitçi bir Rus Kautskcisi statüsüne indirgeme girişiminin temel sorunu, Nimtz’in işaret ettiği gibi, ilk olarak, Lenin’in ortodoksisinin Kautsky’den çok Marx ve Engels’in yazılarına borçlu olduğunu (Nimtz 2014a, 47), ikincisi ve daha da önemlisi, hangi çizgide olursa olsun ortodoksluğun, geçen yüzyılın başında yeni çözümler talep eden yeni sorunlarla yüzleşmek zorunda kaldığı gerçeklerini gözden kaçırmasıdır. Emperyalizm, sosyalistlerin üzerinde faaliyet gösterdiği siyasi alanı dönüştürmekle kalmadı, bunu işçi sınıfı reformizminin derinleşen kurumsallaşmasının yanı sıra yaptı (Blackledge 2014). Bu sonraki gelişme özel bir önem taşıyordu, çünkü Kapital‘in mimarisinin genişletilmesi yoluyla tutarlı bir emperyalizm teorisi geliştirilebilirdi ve geliştirilmiştir de (Callinicos 2009, 25-52), ancak ölümlerinden önce Marx ve Engels, takipçilerinin üzerine inşa edebileceği yeterli bir reformizm teorisi gibi bir şey geliştirmemişlerdi (Johnson 1980; Fernbach 1974). Politikalarındaki bu boşluğun pratik uygulamaları her zaman sorunlu olduysa da, bu zorluk, özellikle sendika ve sosyal demokrat bürokrasileri içine yerleşerek kurumsallaşan işçi sınıfı reformizminin boyut ve kapsam olarak muazzam bir şekilde yayılmasıyla, ölümlerinden sonraki on yıllarda önemli ölçüde büyümüştür. (Steenson 1981; Schorske 1983).

Lenin’in bir Marksist olarak büyüklüğü, büyük ölçüde Rosa Luxemburg, Lev Trotsky ve az sayıdaki başka bir kaç şahsiyetle birlikte, geçen yüzyılın başında karşılaştığı yeni pratik sorunları ele alarak klasik Marksist geleneği yenilemek için kolektif bir girişime yaptığı katkılardan kaynaklanmaktadır. (Blackledge 2012, 114-134). Elbette, sosyalist hareket içindeki muhaliflerinin artan siyasi ılımlılığı, bu düşünürlerin kendilerini revizyonizme karşı ortodoks devrimci siyasetin başlıca savunucuları olarak göstermelerini nispeten kolaylaştırmıştır. Bu nedenle, tıpkı Lenin’in, eserinin büyük bir kısmını Kautsky’nin önceki siyasetinin sonraki yazılarına karşı bir savunması olarak çerçeveleyerek kendi eserinin yeniliğini küçümsemesi gibi, Trotsky de benzer şekilde, çığır açan sürekli devrim teorisinin Kautsky’nin 1905 Devrimi’ne ilişkin ilk analiziyle örtüştüğünde ısrar etmiştir. (Blackledge 2006c, 12-14).

Lenin, Trotsky ve Luxemburg, Marx ve Engels’in yazılarından kendi eserlerine kadar olan sürekliliği vurgulamakta tartışmasız haklıydılar. Bununla birlikte, bu üç düşünür aynı zamanda yenilikçiydi: her biri bu yeni bağlamda Marksizmin yenilenmesine büyük katkılarda bulundu. Bu yenilik en çok hem Trotsky’nin kaderci tarihsel materyalizm anlayışlarından kopuşunda hem de Luxemburg’un işçilerin öz-etkinliğinin devrimci potansiyeli ile işçi bürokrasisinin muhafazakârlığı arasındaki çelişkiye ilişkin analizinde görülür. Ama [bu yenilik] aynı zamanda, Lenin’in Devlet ve Devrim‘inde, Marx ve Engels’in yabancı bir güç olarak devlet analizine örgütsel bir alternatif olarak sovyetlerin demokratik potansiyeline ilişkin analizinde de açıkça görülür.

Devlet ve Devrim, yine de, Lenin’in eserleri arasında biraz beceriksizce duran tamamlanmamış ünlü bir metindir. Çünkü çağın temel siyasi sorununu ele alsa da (Blackledge 2017), Lenin’in, insan özgürlüğünün mevcut devletin parçalanmasını ve yerine sovyet iktidarının geçmesini talep ettiğine dair argümanı, bu süreçte devrimci bir partinin rolüne ilişkin sistematik bir tartışmadan alışılmadık biçimde yoksundur ( Shandro 2021, 272). Lenin’in argümanındaki bu boşluk, bu kitapçığın, onun sözde demokratik olmayan ve elitist devrimci parti anlayışına karşı, sıklıkla demokratik ve ütopik Öteki olarak sunulmasının nedenlerinden biridir (Price 2007). Gerçekten de, Devlet ve Devrim’in tam tersine, Lenin’in mirasının modern solcular arasında soğuk bir şekilde kabul edilmesini neredeyse garanti eden yönü, Ne Yapmalı?‘da ana hatlarıyla belirttiği devrimci parti teorisidir.

Eleştirenlerine göre, Lenin, Marksizme yarı-Jakoben ve iradi bir örgütlenme teorisi aktardı ve Marksizmi demokratik bir projeden totaliter bir projeye dönüştürdü (Holloway 2010, 225). Lih, ilk olarak, Lenin’in sosyalist projenin merkezine işçilerin öz-etkinliğini yerleştirdiğini ve ikinci olarak da 1902’de ilk yayınlandığında Ne Yapmalı?’nın içeriğinin Sosyalist Enternasyonal içindeki revizyonizm karşıtları arasında oldukça tartışmasız şekilde kabul edildiğini göstererek bu miti yıktı. Ancak Lih, Lenin’in sözde elitizmine yönelik müteakip Marksist eleştirilerin tutarsızlıklarına işaret ederken (örneğin, Lenin’in siyasetiyle çelişmek şöyle dursun, Luxemburg’un mücadelede işçilerin yaratıcılığını kutlamasının aslında [Lenin’in] yazdığı imzasız makalelere dayandığını göstererek biraz da zevk alır), Shandro, Marksizm anlayışının yeniliğine bir yanıt olarak, Lenin’e yöneltilen ortodoks İkinci Enternasyonel Marksist eleştirilerinin rasyonel özünü açıklayarak çok daha ileri gider (Shandro 2021, 120; 352).

Birincil literatürün sorgulanması yoluyla Shandro, 1903 Parti Kongresi’nde Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki ilk bölünmeden sonraki dönemde Lenin’in temel eleştirilerinin proletaryanın kendi kurtuluşu fikrinin bir savunması olarak çerçevelenmiş olsa da, Lenin’in bu fikirle ilişkisinin bir inkar ilişkisi değil (zira hem bu fikri inkar edip hem de Marksist olarak kalamazdı), ondan devrimci sürecin basit bir modelini çıkarmayı reddederek bilgilenme şeklinde olduğunu göstermiştir (Shandro 2021, 116ff). Tıpkı Grundrisse‘de Marx’ın somutun ancak birçok belirlenimin karmaşık konsantrasyonu olarak yeterince anlaşılabileceği konusunda ısrar etmesi gibi, Lenin de gerçekliği tüm karmaşıklığı içinde kavramaya çalışırken basit soyutlamalara direndi: “soyut gerçek diye bir şey yoktur, gerçek daima somuttur” (Marx 1974, 101; Shandro 2021, 120; 248-9; Lenin 1960-70, cilt 7, 478).

Dolayısıyla Lenin, sosyalizmin işçilerin öz-kurtuluşundan başarıya ulaşacağı konusunda hemfikir olsa da, bunu Marksist siyaset teorisinin sonu değil başlangıcı olarak kabul etti. Bu, birinci derecede önemli bir noktadır. Zira Marx’tan miras kalan ve İkinci Enternasyonal Marksistlerinin en iyilerinde bile bulunan siyasi kadercilik kalıntısının aksine (Molyneux 1978, 31; 44; 116), gerçek dünyadaki toplumsal hareketler ideolojik ve politik mücadele alanları olduğu için, Lenin, sosyalistlerin, bu hareketlerde hegemonya kazanmak istiyorlarsa, kendiliğinden hareketler içinde basitçe sosyalizmi propaganda etmekten çok daha fazlasını yapmaları gerektiğini kabul etti: pratik siyaset, bu hareketlere gelişimlerini şekillendirmek için içerden müdahale etmelerini gerektiriyordu (Shandro 2021, 123; 197; 203; 239; 245; Harman 1968-9).

Shandro, Lenin’in siyasetinin bu yönüne odaklanarak, onun İkinci Enternasyonal Marksizminden kopuşuna yeni bir ışık tutuyor. Aslında, fikirlerini Kautskyizmin bir çeşidine (Lih 2009) veya Marx ve Engels’in siyasete yaklaşımının nispeten sorunsuz bir uygulamasına indirgemekten (Nimtz 2014a, bölüm 2; Krausz 2014, 360) kaçınarak, Lenin’in Marksist siyasete katkısının güçlü bir felsefi savunmasını inşa etti. Bunu yaparken, Lih’in Lenin’in “aktivist yorumu” dediği şeye (Lukács’a kadar uzanan ve Cliff, Le Blanc, Liebman, Harman, Mandel, Molyneux ve daha yakın zamanda Bensaïd ve Callinicos’un çalışmalarını içeren bir gelenek) etkin bir şekilde katkıda bulunmuştur ( Lih 2006, 14).

Ne yazık ki Shandro argümanlarını bu geleneğin içinde görmüyor. Aslında, Lenin üzerine ikincil literatür hakkında alışılmadık şekilde çok az şey söylüyor. Bu nedenle, Althusser, Balibar, Cliff, Gruppi ve Harding’in Lenin’in somut olana olan ilgisine ilişkin sofistike “sosyal-bilimsel” değerlendirmeler yaptıklarını kabul ederken, Harding haricinde, bu yazarların çalışmalarıyla ilgili tartışması, bunlardan hiçbirinin “Lenin’in “somut” açıklamasının Marksist proletaryanın kendini özgürleştirme teziyle tutarlılığını göstermeyi” başaramadığını söylemekten öteye geçmez (Shandro 2021, 120). Lenin’in hegemonya anlayışını tam olarak kavrayamadığını öne sürmek için Harding’e, Liebman’la birlikte, bir kere daha değinilir (Shandro 2021, 205-7; 179). Shandro’nun Lukács hakkındaki tartışması biraz daha sağlamdır, ancak burada onun bu ufuk açıcı Lenin çalışmasına yönelik eleştirisi, “Lukacs’ın devrimci sürece dair kendi anlayı­şının, Lenin’den çok Menşevizmin ayırt edici temalarına yakın olduğu” şeklindeki tartışmalı iddiasını destekleyemeyecek kadar kısadır (Shandro 2021, 178). Gerçekten de, Shandro’nun bu iddiayı haklı çıkarma girişimi özellikle hatalı görünüyor. Lukács’ın devrimci partiyi “komünist toplumun bir tür ön temsili” olarak tasavvur ettiğini yazar, ancak Lukács’ın Lenin kitabını üstünkörü okumak bile [Lukács’ın] eseri hakkında yaptığı bu yorumunun oldukça sorunlu olduğunu ortaya koyar: Lukács, oldukça açık bir şekilde, devrimci partiyi önceden tasarlanmış olarak değil, “sınıf mücadelesinin bir aracı” olarak kavrar (Shandro 2021, 178-9; Lukács 1970, 26; 1971, 304).

Lenin üzerine ikincil literatüre yapılan daha ciddi katkılarla yeterince ilgilenmeyerek, Shandro, sadece tezini bu literatüre konumlandırma fırsatını değil, aynı zamanda ona yaptığı önemli katkıyı netleştirme fırsatını da kaçırmıştır. Bundan yararlanacağımız, kitabında başka bir ciddi Lenin bilgini ile kapsamlı bir ilişki kurmaya çalıştığı bir anda açıkça görülmektedir: Birkaç yıl önce Tarihsel Materyalizm’de düzenlediğim bir sempozyumdan alınmış Lih’in Lenin’i Yeniden Keşfetmek’i üzerine bir ektir (Blackledge ed 2010). Bu denemede, Lenin’in siyasetinin “Erfurtçu Marksist” geleneğin içine sokulamayacağına dair kendi olumlu tezini açıkça dile getiriyor (Shandro 2021, 352-3). Bu husus çok iyi ifade edilmiştir ve aktivist gelenek kuşkusuz onun vardığı sonuçları bağrına basacaktır. Ancak, Lenin’in Marksizme katkısını kavramaya yönelik bu ilk girişimlerin güçlü ve zayıf yanlarını ayırt etmeyerek, Shandro, bu geleneğe eklediği şeyi belirsizleştirerek riske sokar.

Aslında, Shandro’nun aktivist geleneğe eklediği şeyi ayırt etmek çok zor değil. Shandro, Michael Löwy’nin Lenin’in düşüncesinin belirleyici özelliği olarak kabul ettiği şeyin felsefi koordinatlarına ilişkin daha net bir anlayış dile getirdi: Gerçek şu ki somut durumların somut analizlerini açık bir şekilde dile getirme girişimleriyle, [Lenin’in] Marksizm anlayışı “siyaseti yönlendirerek” kaderciliğin son kalıntılarından da kopar (Löwy 1993, 71).

Çeviri: Köstebek Kolektif

Referanslar

Blackledge, P. 2006c, “Leon Trotsky’s Contribution to the Marxist Theory of History”, Studies in East European Thought Vol. 58, No. 1: 1-31.

Blackledge, Paul ed. 2010, “Symposium on Lars Lih’s Lenin Rediscovered”, Historical Materialism 18.3: 25-174.

Blackledge, Paul. 2012, Marxism and Ethics: Freedom, Desire and Revolution, New York: SUNY Press

Blackledge, Paul. 2013, “Left Reformism, the State and the Problem of Socialist Politics Today”, International Socialism 2/139: 25-56

Blackledge, Paul, 2014, “The Split in the International and the Origins of War” in Shannon Brincat (ed), Communism in the Twentieth Century, Volume 2: Wither Communism (Praeger). A revised version of this essay was published as “The Great Schism: Socialism and War in 1914”, International Socialism 2/143: 85-110

Blackledge, Paul. 2017, “Lenin: Soviet Democracy in 1917” in Xavier Marquez (ed). Democratic Moments, London: Bloomsbury Academic

Callinicos, Alex 2007, “Leninism in the Twenty-first Century?”, in Sebastian Budgen et al eds. 2007, Lenin Reloaded, London: Duke University Press: 18-41. [“Yirbirinci Yüzyılda Leninizm?”, Yeniden Lenin, 2011, Çev. Cumhur Atay, Otonom Yayıncılık, İstanbul]  

Callinicos, Alex 2009, Imperialism and Global Political Economy, Cambridge: Polity Press [Emperyalizm ve Küresel Politik Ekonomi, 2014, çev. İlkay Ada, Phoenix, Ankara]

Cliff, Tony, 1975-1979, Lenin 4 volumes, London: Pluto Press.

Corr, Kevin & Gareth Jenkins 2014, “The Case of the Disappearing Lenin”, International Socialism 2/144: 37-64.

Gramsci, Antonio 1971, Selections from the Prison Notebooks, London: Lawrence and Wishart [Hapishane Defterleri, 1986, çev. Adnan Cemgil, Belge Yayınları, İsanbul]

Harman, Chris, 1968/9, “Party and Class”, International Socialism 35 

Holloway, John, 2010, Change the World Without Taking Power, third edition, London: Pluto. [İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek, 2015, çev. Pelin Siral, İletişim Yayınları, İstanbul]

Johnson, Carol 1980, “The Problem of Reformism and Marx’s Theory of Fetishism”, New Left Review, 1/119: 70-96.

Krausz, Tamás 2015, Reconstructing Lenin, New York: Monthly Review Press [Lenin’in Yeniden İnşası, 2019, çev. İdem Erman, Kalkedon Yayınları, İstanbul

Le Blanc, Paul 2014, Unfinished Leninism, Chicago: Haymarket.

Lenin, VI, 1960-1970, Collected Works, Moscow: Progress Publishers.

Lih, Lars 2006, Lenin Rediscovered, Lieden: Brill. [Lenin’I Yeniden Keşfetmek, 2018, çev. Melih Pekdemir, Ayrıntı Yayınları, İstanbul] 

Lih, Lars 2009, “Lenin’s Aggressive Unoriginality”, Socialist Studies, 5 (2): 90-112

Löwy, Michael 1993, On Changing the World, New Jersey: Humanities Press [Dünyayı Değiştirmek Üzerine, 1999, çev. Yavuz Alogan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul]

Lukács, Georg, 1970, Lenin: A Study in the Unity of His Thought, London: New Left Books. [Lenin’in Düşüncesi, Devrimin Güncelliği, 2017, çev. Ragıp Zarakolu, Belge Yayınları, İstanbul]

Marx, Karl and Frederick Engels 1974, “1879 Circular Letter”, in New Left Review ed., Karl Marx: The First International and After, London: Penguin: 360-379.

Molyneux, John 1978, Marxism and the Party, London: Pluto Press. [Marksizm ve Parti, 2015, çev. Yavuz Alogan, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara]

Nimtz, August 2014a, Lenin’s Electoral Strategy from Marx and Engels through the Revolution of 1905, London: Palgrave.

Price, Wayne, 2007, The Abolition of the State, AuthorHouse

Schorske, Carl 1983, German Social Democracy, 1905-1917, Cambridge: Harvard University Press.

Shandro, Alan 2021, Lenin ve Hegemonya Mantığı, çev. Özgür Öztürk, Köstebek Kolektif, İstanbul              

Steenson, Gary, 1981, “Not One Man! Not One Penny!” German Social Democracy 1863-1914, University of Pittsburgh Press

You may also read!

Pogroma Karşı Göçmen Sınıf Kardeşlerimizin Yanındayız

Suriyeli göçmenlere yönelik olarak Kayseri’de başlayan ırkçı saldırılar; dün akşam Hatay, Antep, Konya ve İstanbul gibi birçok noktaya sıçramış

Read More...

Lenin’de proletarya hegemonyası: İşçi sınıfının öncülüğü – Candaş Ayan

Shandro’nun ortaya koyduğu eser, Lenin’i Marksist sınıf mücadelesi ve proletarya hegemonyası çerçevesinde bağlamsallaştırarak bize, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayarak Lenin’in yaşamının sonuna kadar uzanan bir süreçte devam eden ontolojik ve epistemolojik temaların gelişimini görme imkânı veren, oldukça kıymetli bir çalışmadır. Yine de bazılarının, Lih’in kitabını ‘Lenin hakkında sarf edilebilecek son sözler’ olarak nitelemelerini[33] boşa çıkarttığı gibi Shandro’nun kitabının da Lenin hakkında sarf edilebilecek son sözler olmayacağı aşikâr. İşçi sınıfı mücadelesinin değişen koşullar karşısındaki dinamizmine ve diyalektiğe dair yaptığı katkılarla Marksist sınıf teorisinin sınırlarını genişleten bir fikir ve eylem insanına dair söylenebilecek sözlerin tüketilmesi zor.

Read More...

Marx’ın Yeni Ortaya Çıkarılan Mektubu Enternasyonalizmin ve Partinin Gerekliliğini Yeniden Onaylıyor

İlk kez Jean-Numa Ducange tarafından yayınlanan bu mektubu Komünist İşçi Örgütü (Communist Workers’ Organisation) ilişkilendirdiği bağlamı değerli bulduğumuz bağlam

Read More...

Mobile Sliding Menu