Köstebek Kolektif olarak 2018 başından bu yana yayın hazırlıklarını sürdürdüğümüz kitaplardan Alan Shandro’nun Lenin ve Hegemonya Mantığı, Siyasi Pratik ve Sınıf Mücadelesi eseri. Yatay, dikey, ağ, rizomatik, meclis, şura, platform, forum vb arayışların büyük kısmı örgütlenme sorununu Lenin’le karşılaşmaksızın yürütülebileceği inancına dayanır. Köstebek Kolektif örgütlenme sorunun Lenin’le karşılaşma yaşanmaksızın ele alınmayacağı fikrinde. Bu karşılaşmanın bilindik klişe yaklaşımlarla değil, üzerinde yeniden düşünme ile mümkün olabileceğini varsayarak Shandro’nun bu önemli eserini yayına hazırlıyor.
Lenin akla devrimci önderlik, öncülük meselesine getirdiği çözümle gelir. Yaygın ve baskın görüşe göre Lenin bir ikamecidir. Bu görüşe göre Lenin’in özgün öncü parti anlayışı, devrimci failliği işçi sınıfından alıp, burjuva kökenli entelektüellerce yönetilen öncü bir örgütlenmeye verdiğine dayanır. Bu ele almaya göre Lenin’in projesi, işçi sınıfının devrimci etkinlik konusundaki sözde yeteneksizliğinin yerine kendi devrimci bilincini geçirebilecek bir failin belirlenmesidir.
Shandro, Lenin’in sosyalist bilincin kendiliğinden işçi sınıfı hareketine dışarıdan getirilmek zorunda olduğu şeklindeki temel tezi, kendi mücadelesi içinde Marksist teorinin örgütlü müdahalesinden yoksun işçi sınıfı hareketinin devrimci bir sosyalist bilinç doğuramayacağı şeklinde artık yeniden kurgulanabileceğini ileri sürüyor. Günümüz militan devrimciliğinin devrimci militanlık fenomenine yaklaşırken kullanabileceği kategorileri yeniden örgütlemek ve bunu öncüler ile kitleler arasındaki ilişkilerin karmaşık dinamiği üzerinde kavramsal bir nüfuz sağlayacak şekilde yapabilmenin mümkün olduğunu iddia ediyor.
Shandro Lenin’in örgütlenme yaklaşımını Gramscici bir şekilde yapmayı vaat ediyor. Bunu ünlü metaforla görünür kılabiliriz; alt yapı, üst yapı. Kendiliğinden işçi sınıfı hareketini altyapıyla özdeşleştirirsek, sosyalist siyasal bilinç üstyapıyla özdeşleştirebiliriz. Bu durumda Lenin’in tezi altyapının önceliği tezinin üst yapının önceliği olarak iradeci bir ters çevrimi olarak karşımıza çıkar. Devrim sınıf ilişkilerinin analizine değil, bilinçli devrimci entelektüel militanlığın iradeleşmesi haline gelir. Bu durumda devrim ya işçi sınıfı ya da öncü parti tarafından gerçekleştirilir. Bu tek yanlı kutupsallığa indirgendiğinde önderlik devrimci görev bilincinin açığa çıkartılması, dolayısıyla siyaset eğitime indirgenmiş olur.
Eğer kendiliğinden işçi sınıfı hareketi ekonomik altyapıyla indirgenirse, Shandro Lenin’in örgütlenme anlayışının bu indirgemeye direndiğini, hem işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğini teşvik etmeye hem de bununla mücadeleye dayandığını iddia etmekte. Bunun nedeni Lenin’in kendiliğinden sınıf bilincini çelişkili bir bilinç, kendiliğindenliğin aynı anda hem sosyalist bilincin bir nüvesi hem de burjuva ideolojisinin bir kaynağı olarak ele almasına dayanmasından kaynaklanmaktadır. Shandro kendiliğinden mücadelenin yalnızca sınıf mücadelesinin sosyoekonomik temeli, üretim ilişkileri tarafından belirlenmediği bu mücalenin siyasal, ideolojik belirlenimler, burjuvazinin ideolojik agıtlarının etkisi altında işlediğini iddia etmektedir.
Bu yaklaşımla işçilerin kendiliğinden direnişe, siyasal mücadeleye ya da yeniliğe muktedir olmadığının varsayılmasının doğru olmadığını, kendiliğinden mücadele mantığı, sayesinde burjuva ideolojisinin ve proleter deneyimin kısmen birbirinin kurucusu haline geldiği bir dinamik oluşturduğundan, kendiliğinden mücadelenin sınırı, işçi sınıfı hareketinin herhangi bir siyasal faaliyet biçimini mutlak olarak geliştiremeyecek olmasına değil, Marksist teorinin yokluğunda, muhalifleri karşısında stratejik bir bağımsızlık konumu inşa edemeyecek olmasına dayandığını ileri sürmekte Shandro. Dolayısıyla siyasal öncünün asıl görevi kendiliğinden mücadele üzerinde bu siyasal, ideolojik müdahalelere karşı mücadeleden geçtiğini belirtmektedir Shandro. Bu yaklaşımın sonucunda burjuva hegemonyasına tabi olan işçi sınıfı değil, işçi sınıfı hareketidir demektedir.
Shandro Lenin’in dışarıdan bilinç yaklaşımının dört iddiaya dayandığını ileri sürmekte.
- İşçi sınıfı hareketi, kendi çıkarlarının burjuva çıkarların egemenliği etrafında örgütlenmiş olan bütün bir sosyo-politik sistemle uzlaşmazlığını bilincine çıkarmadan stratejik bağımsızlığını ileri süremez;
- Bu bilinç, proletaryayı burjuva çıkarlarıyla uzlaştırma girişimlerinin, kapitalist ekonomi politiğin Marksist eleştirisi bağlamında değerlendirilmesi gerektiirir
- Marksist teorinin ışık tuttuğu örgütlü bir önderliğin yokluğunda, böyle bir idrak sınıf mücadelesi üzerinde etkili olamaz.
- Devrimci bilincin, sadece burjuvazinin değil aynı zamanda işçilerin de mücadele sırasında kendiliğinden yenilik yapabilme yeteneğine açık olması gerektirir.
Shandro, Lenin’in öncü projesinin karmaşık, eşitsiz, çelişik bir hegemonya mantığı ile ancak ele alınabileceğini ileri sürmekte. Bilinç, Lenin’in anladığı şekliyle, karmaşık ve eşit olmayan hegemonya mücadelesi sürecini düşünsel bakımdan kavramak zorunda. Bu tez; farklı hatta çelişkili eylem tarzlarına sahip olmalarına ve devrimci dönüşüm sürecinde hegemonik bir konumun sürdürülebilmesi, ikisinin kesin bir eklemlenişini, hatta “kaynaşmasını gerektirmesine rağmen, hem bilinçli öncünün hem de kitlelerin kendiliğinden hareketinin etkin, bazen de yenilikçi eylemlerde bulunabildiği bir sınıf mücadelesi anlayışını kendisine temel alır. Sosyalist bilincin kendiliğinden işçi sınıfı hareketine dışarıdan getirilmek zorunda olduğu iddiası, bir kolektif aktörün diğeri ile ikame edilmesi anlamına gelmez, bu daha ziyade farklı aktörler arasındaki ilişkilerin, dolayısıyla da öncüler ile öncülük edilenler arasındaki karmaşık ve çelişkili ilişkilerin, önderlik ihtiyacını, önderler ve kitleler kadar muhalifleri ve müttefikleri de içine alan siyasal bir hegemonya mücadelesi mantığıyla ilişkili olarak eleştirel bir incelemeye tabi tutularak hem anlaşılmasının hem de kavram ve kategorilerinin oluşumunun mümkün olduğunu ileri sürüyor. Siyasal güçlerin, hareketlerin, kurumların, siyasetlerin, konuların, fikirlerin vs. kimliklerinin, aktörlerin sosyoekonomik sınıfsal konumunun basit bir yansıması olmayıp, aynı zamanda mücadele içindeki aktörlerin davranışlarına karşılık verdiğinin ve bu nedenle siyasal (ve ideolojik) mücadelenin mantık ve gelişimiyle ilişki içinde daima yeniden değerlendirilmeye açık olduğunun kabulüyle şekillenmiş olan yönelimi ışığında da yaklaşılabileceğini ileri sürüyor. Bu yaklaşımı “hegemonya mücadelesinin siyasal-stratejik mantığı” ifade ediyor ve ve böyle bir örgütleyici kavram olmaksızın, Lenin’in siyasal düşüncesindeki ne vurguların hareketini, kaymalarını ne belirlemeyi ne de öğrenmeyi; yani gerçek teorik hareketi açıklamanın mümkün olduğunu düşünüyor. Bu düşünüş biçimi yalnızca kendiliğinden bilinci çelişik görmüyor, önderlik edenin de kendisini çelişik olarak görmesi, önderlik etme sürecinin, mermerden heykel çıkartmak biçiminde bir metaforla anlaşılamayacağını, önderlik edenin kendi emeğinin sonucunda kendisini de dönüştürdüğünü anlaması gerektiğini ileri sürüyor.
Shandro’nun tarif ettiği Lenin’in hegemonya mücadelesinin siyasal-stratejik mantığı, toplumsal sınıf mücadelesi içinde temellenir. Bu [mantık], sert çatışmalara hazırlıklı olmayı, ayaklanma sanatlarını uygulama ataklılığını da öngörmesi gerekiyor. Lenin’in Marksist analiz bilimi ve ikna sanatıyla yürütülen bir fikir mücadelesine girdiğini. fakat bu mücadelenin, mücadele alanının kendisinin şekli, ana hatları ve boyutları üzerindeki mücadeleden ayrılamayacağını söylüyor. Bu mücadele, örgütlenme sanatına göre bilinçli şekilde başlatılmış olabilir, dönüştürmeye çalıştırdığı koşullar tarafından değişime uğramaya da kendisini açık tutması gerekir, dönüştürülen yerleşik adetler, ideolojik inançlar üzerindeki doğaçlama değişimlerin ya da bunlara karşı çıkışların bir ürünü olarak yeniden yapılandırmayı başarması gertiğini söylüyor.
Shandro’ya göre Lenin’in siyasal analizinde işleyen siyasal-stratejik mantık, sınıf mücadelesindeki konjonktürel değişimlere karşı duyarlı olmayı gerektirmiştir. Shandro Bolşevik hegemonya ve Menşevik hegemonya anlayışını karşılaştırarak farklılığı belirginleştirmeye çalışıyor. Menşevik hegemonya anlayışının özünü oluşturan proleter kendiliğinden eylem fikri herhangi bir durumun sınırlarına uyum sağlayabilen bu hegemonya, kendisini sınıf mücadelesi koşullarındaki değişimlere göre farklı şekilde gösteriyordu. Menşevik hegemonya anlayışı sosyalist hedefin önceden tasarlanmış olması, bunu amaç, idea, niyet olarak içermesi ile Lenin’in hegemonya anlayışından farklılık gösterir. Sınıf mücadelesindeki koşullarda hangi biçimi alırsa alsın, işçi sınıfının öz etkinliği asla hegemonya mücadelesinin stratejik mantığıyla ilişkili olarak konumlandırılmadığından, mevcut duruma uygun öz etkinliğin biçimi, buna özgü bir şekilde kendiliğinden gelişmeliydi. Lenin’in hegemonya anlayışı ile Menşeviklerin anlayışı arasındaki farkı, işçilerin özyönetim organı olarak sovyet analizi karşılatırmasında, Menşevik özyönetim, devletin otokratik iktidarını yıkma mücadelesini değil, işçilerin kendilerini siyasal bakımdan eğitebilecekleri, devlet iktidarından korunabilecekleri adeta seraya benzer bir foruma işaret ettiğini ileri sürmekte. Bir başka değişle Menşevik hegemonya her durumu kendi öz tasarımının bir biçimi olarak gördüğünden, kendisini eleştirebilme, değiştirebilme koşullarından yoksun bir hegemonya anlayışı oluyor Shandro’ya göre.
Sınıflı toplumda, bağlamları dönüştürme ve siyasal projeleri, emelleri ve kimlikleri yeniden belirleme zorlu bir emeğe ister istemez verili bulunan maddi koşulları ve olanakları ele alınmasıyla başlaması ve sınıf mücadelesinin tarihsel hareketi tarafından sağlanır ve bu bağlamda sermayenin toplumsal, siyasal ve ideolojik ilişkileri, sadece karşısında işçilerin ve devrimci aydınların sosyalist bir proje şekillendirmek için çabaladıkları sabit bir geri planda gerçekleşmez. Tıpkı işçilerin kendi mücadele süreçleri içinde kendiliğinden yenilikler yapmaları gibi, hâkim sınıf da işçi sınıfı mücadelelerine yanıt olarak siyasal ve ideolojik temsilcileri yoluyla yenilikler yapar. Sosyalist bir projenin geliştirilmesi, işçi sınıfı hareketinin kendini siyasal olarak tanımlayışının ayrıntılandırılması süreçleri, düşmanın içinde kaçınılmaz ve faal bir biçimde mevcut olduğu süreçlerdir. Bu düşmanın varlığı olmadan düşünmek, siyasal arenanın dış hatlarını olduğu gibi kabul etmek ve böylece karşı-hegemonya mücadelesi bakımından ikincil bir konum benimsemektir. Shandro’ya göre bu hal, siyasal önderliğin, tam anlamıyla söyleyecek olursak, düşünülemez kılınmasıdır.
Lenin’in siyaseti pedagojiyle eşitlemeyi ısrarla reddetmesi, tam tersine, önderlik ilişkilerinin farklılıklarının analizine açılan kavramsal bir alan oluşturur. Önderliğin rollerinden biri, önderlik edilenlerin siyasal eğitimidir – ama yalnızca rollerinden biri: öncü ve kitleler sınıf mücadelesi içinde farklı, potansiyel olarak tamamlayıcı ama bazen de esas olarak çelişkili roller oynarlar. Hareket halindeki örgütlenmiş çokların, kitlelerin ağırlığı, görülmemiş siyasal güçlerin, olanakların ve konumların ortaya çıkmasına yol açabilir. Ancak bugün alınan bir konum, stratejik olarak bir düşmanın hesaba katılmasına göre şekillenebilir ve dönüştürülebilir. Bu nedenle hegemonya mücadelesi, siyasal mücadelenin değişen konjonktürlerine uyum sağlayabilme, mücadele mantığını biçimlendiren altta yatan güçlerin bilinci ile farklı aktörlerin, öncü ve kitlelerin, düşman ve müttefiklerin mücadele içinde yenilik yapabilme biçimlerine açıklığı birleştirebilme yeteneğini varsayar. Dolayısıyla sınıf mücadelesinde önderlik, kitlelerin mücadelesine karşı duyarlı, ama yine de gerektiği yerde kendi siyasal analizlerini kitlelerin kendiliğinden hareketinin karşısına koymaya istekli, bilinçli bir öncü ister.
Shandro, önder ile önderlik edilenler arasındaki bu karşıtlığın sadece azınlık diktatörlüğü için incelikli bir gerekçesi fikrini ciddiye alıyor. Fakat eleştirinin doğruluğu ancak Lenin’in önderliğe yaklaşımına yön veren kavramlar ve ayrımlar, sınıf mücadelesi mantığının daha üstün bir analizini sağlamadığı takdirde ikna edici olabilir. Bu anlamda, analizin doğruluğu sorusu, kaçınılmaz bir sorudur.
Shandro muradını yalnızca Lenin’in hegemonya mücadelesinin anlayışını görünür kılmaya çabalamamakta aynı zamanda Lenin’in hegemonya anlayışının proleter hegemonya mücadelesi içindeki tutumunun, kitlesel devrimci hareketin çeşitliliği ve önderlik ilişkisinin karmaşıklığı ile başa çıkabilmek konusunda, etkili bir “post-Marksist” kavram olarak “karşı-hegemonya”dan daha yararlı olduğunu öne sürmektedir. Shandro’ya göre çağdaş “post-Marksist” karşı-hegemonya anlayışı ile Menşevik hegemonya anlayışı ile şaşırtıcı bir benzeşiklik gösterdiğini saptamaktadır. Shandro’ya göre post-Marksist karşı hegemonya, burjuva toplumsal düzenin yeni çizgiler içinde ve yeni bir önderlik altında yeniden inşası projesini değil, bireylerin kendini tanımlamasının yenilikçi çeşitliliğini önleme ve böylece toplumsal düzene “dikiş atma” iddiasındaki herhangi bir hegemonik projenin eleştirisini temel alır. Buna göre Leninist (ve Gramscici) “proleter hegemonya” teriminin yerine “karşı-hegemonya” teriminin önerilmesinin tam da kendisi, burjuva egemenliğinin alternatifinin herhangi bir toplumsal düzen değil, sadece kendilerini özerk biçimde tanımlayabilen bireylerin bir evreni olarak düşünüldüğünü gösterdiğini ileri sürer.
Shandro yukarıda özetlenen görüşlerini 1- Felsefik Bir Gerçek: Sınıf Mücadelesinde Hegemonya, 2- Teori ve Uygulama İlişkisi Üzerine: Karl Kautsky ve ilk post-Marksit, 3- Marksizmi Rusya’da Yerleştirmek: Belirsiz Koordinatlar, 4- Marksizm, Lenin ve Hegemonya Mantığı: Kendiliğindenlik ve
Sınıf Mücadelesinde Bilinç, 5- Dogmatizm ve Eleştiri: Sınıf Mücadelesinde Özgürlük, 6- Hegemonyaya İki Uyumlanma: Menşevikler ve Bolşevikler, 6- Proleter hegemonyanın mekaniği: Sınıf Mücadelesinde Dayanışma, 7- Emperyalizm ve Hegemonya Mantığı: Sınıf Mücadelesinde ‘Halk’, 8- Eleştiri Silahı ve Silahların Eleştirisi: Sınıf Mücadelesinde Cesaret, 9- Direniş Söylemlerine Çağdaş Bir Prens. . . ve geçmiş mi? bölümlerini içererek tamamlanıyor.
Lenin’le karşılaşmaya Shandro’nun analiziyle yaklaşmanın ufuk açıcı olabileceğini düşünüyoruz. Davet ediyoruz bu karşılaşmaya.