Yüzlerce sandık kurulu başkanı ve üyesinin, binlerce oy pusulasını mühürlemeyi unuttuğu yalanına inanmamızı bekliyorlar!
Bu planın işlemesi için gözden kaçırdığımız ilk aşama HDP’li sandık kurulu başkanlarına AKP’nin itirazı ve YSK’nin ‘itibar’ gerekçesi ile itirazları kabul edip sandık başkanlığını iptal etmesiydi. Çünkü mühürlemeyi ‘unutması gereken’ sandık başkanları lazımdı.
Yine hiç tartışılmayan bir diğer konu ise ‘mühürleme unutma’ eyleminin CHP’nin kalesi olan Kadıköy gibi yerler ile Kürdistan’da yoğun olması. Burayı epey açmamız gerekecek.
16 Nisan sabahına gidelim…
Eğitimlerden geçmiş, YSK tarafından muteber görülmüş, elinde adım adım ne yapması gerektiği yazan sandık kurulu başkanları ne hikmetse mühürleme işlemini unutmaya başladılar. Hadi onlar unuttu, sandık kurulu üyeleri ne yapıyordu o sırada!
İşte bizim handikapımız burada başlıyor. %80 Hayır çıkacağını bildiğimiz sandıklarda, kriz masası olarak çalıştığımız Kadıköy Erenköy’de, örneğin öncesinde 129 mühürsüz oy kullanıldıktan sonra, 130. oy kullanılırken vatandaş bu durumu kendi fark edince bir anda kriz masalarının ana gündemi oluverdi. Çünkü 298 Sayılı Yasa gereği içeriğine bakılmaksızın o ana kadarki oyların geçersiz sayılması, bu hususun tutanağa bağlanması ve oylamaya devam edilmesi gerekiyordu. Hal böyle olunca konsensüs devreye girdi ve sandıklar açılınca bu oyların geçerli sayılacağı konusunda anlaşma yapıldı. Geriye YSK’nin duyuru yapması kalıyordu. Sinsice hazırlanmış bir plan!
Kürdistan’daki seçime katılım oranının fazlalığı, HDP’nin büyük oranda oylarını muhafaza etmesine rağmen Evet oylarının AKP oylarına göre fazlalığı, mühürsüz oyların önemli bir kısmının bölgeden çıkması, sandıkların evvelce korucu köylerine taşınması veya sürekli yerinin değiştirilmesi, HDP’li sandık kurulu başkan ve üyelerinin tutuklanması ile YSK tarafından iptali, muhtarların blok oy kullanması, silahların gölgesinde referandum, yol vs gibi vaatler veya tersinden tehditler üzerinden okuma yaptığımızda planın neden orada hayata geçirildiği konusunu daha net görebiliriz.
Asıl çalınan oy değil iradeler…
Birlikte beyin fırtınası yapalım mı? Geçersiz olması gereken 500 bin ila 2,5 milyon arası oydan bahsediliyor. Sonuçta CHP ve HDP’nin elinde yazılımlar mevcut. Araya sokuşturulmuş yüzbinlerce mühürsüz oy tespit edilebilir. Zaten YSK son açıklamasında oyların sahte olmadığı, fligramlı olduğunu vurguladı. YSK el altından fligramlı pusula ve zarfları verdiyse mühürlemek zor olmasa gerek. YSK Başkanı Sadi Güven’in açıklamasında:
‘Vatandaşa verilen zarf ve oy pusulaları fligramlı, YSK tarafından özel olarak üretilen evraklardır. Paralardaki gibi YSK’nın filgramını görebilirsiniz. Yani dün akşamdan beri tartışmaya neden olan oy pusulaları YSK tarafından üretilen ve geçerli olan oy pusulası ve zarflardır.
Vatandaş kendisine verilen geçerli oy pusulasını geçerli bir şekilde sandığa atmıştır. Sadece orada sandık başında çalışan görevlilerin bizim eğitim vermemize, o sabah mesajla bilgi vermemize rağmen hatalı yapmasıdır.’ diyor.
Şu konuda hemfikir olduğumuz için tartışmıyorum: 298 Sayılı Yasa’nın 98 ve 101. maddeleri emredicidir, geçerlilik şartıdır. YSK kararı yasaya aykırıdır, yasa ihlal edilmiştir. 98. Madde hükmü hiçbir tartışmaya yer vermiyor:
“Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır.”
Bu işin neden yapıldığı konusunda da hemfikiriz: Hırsızlık!
Ayrıca aynı referandumda yurtdışında mühürsüz oyların geçersiz sayan bir YSK kararı varken odağı nasıl yaptıkları ve ne yapmalı sorusuna kaydırmalıyız.
Asıl odaklandıkları dalavere kısmı insanların önceden ‘Evet’ basılmış pusulaları sandığa atıp oradan aldıkları mühürlü pusulayı getirerek ispat etmesi ve bunun sonucunda ya söz verilen parayı alması ya da işini, köyünü, özgürlüğünü vs. garanti altına alması. Asıl hile burada yatıyor. Kürdistan’da bunu yapmak için bütün zemin önceden hazırlanmıştı. Kaldı ki bu da oy çalmanın bir türü olup, insanların hür iradesinin sandığa yansımaması, tehdit veya vaatlerle ‘Evet’ oyu atmalarının sağlanması anlamına geldiğinden iptali gerektirir.
İhlalleri sıralamaya çalışacak olursak:
- Tehdit veya vaat nedeniyle mühürsüz pusulayı sandığa atıp mühürlü pusulayı götüren vatandaşlar tehditten kurtuldu veya vaade kavuştu.
- Geçersiz oylar sayımdan sonra mühürlenerek geçerli hale getirildi.
- Çok sayıda görevli mükerrer oy kullandı. Kafa karıştırmak için 142 nolu belge konusunda liste düzenlendi.
- Çok sayıda vatandaş mükerrer oy kullandı. İmza ve kimlik kontrol görevini bilinçli olarak AKP’liler aldı.
- Ölenler, oy kullanamayanlar yerine oy kullanıldı.
- Blok oy kullanıldı.
YSK Başkanı tehdit mi ediliyor?
Bütün bu tartışmaların yanı sıra YSK Başkanı Sadi Güven’in yasayı açıktan ihlal eden açıklamasının ve bunun arkasında durmasının nedenlerine de bakmakta yarar var.
Fethullahçı olduğu iddiasıyla tutuklanan Adıyaman Cumhuriyet Eski Başsavcısı ifadesinde; YSK Başkanı Sadi Güven’in kendisini sevdiğini, o yüzden atanmasına yardımcı olduğunu anlatıyor. YSK Başkanı’nı yalnızca bu ifade ile tutuklayabilecek veya açığa alabilecekken görevde tutmaları aklımıza tehdit veya pazarlıktan başka bir şey getirmiyor.
Seçimin Sonucu
Bu seçimin kaybedeni AKP oldu. Bunu anlamak için balkona çıkanların fotoğraflarına bakmanız bile yeterli olur. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ açıklaması ise tam bir tüy dikme örneği. Peki bu yavuz hırsızlık örneği Hayır Cephesinde nasıl karşılık buldu?
İtiraz ve iptal davalarından daha önemlisi sokakların terk edilmemesi ve oylara sahip çıkmaktı ki şu ana kadar gayet kitlesel bir şekilde yürütülüyor. Gezivari bir hava esiyor. Korku duvarı aşıldı, yenilgi psikolojisinden çıkıldı. Kitlenin önemli bir kısmını gençlik oluşturuyor. Buraya kadarki kısmı anlaşılır.
Anlaşılmayan ise işçi sınıfının en basit sendika genel kurulunda bile hile sezdiğinde, seçimleri şaibeli bulduğunda göstermiş olduğu öfkenin böylesi hayati bir seçimde esamesinin okunmaması.
Bu dönemki politikaları yenilgi değil yengi üzerine kurmalıyız ki hakikaten de biz kazandık. %55 ve üzeri Evet çıksaydı yenilgi psikolojisi üzerimize çökecek, kabullenme daha hızlı olacaktı. Düşünsenize büyük şehirleri Hayır kazandı, kaleler yıkıldı, İstanbul ve Ankara’da huzurla gezebiliriz, atı alanlar Üsküdar’ı geçemedi, Fatih Hayır dedi, yıkım ve katliamlara karşı Kürdistan Hayırı sahiplendi ve daha nice olumlu örnek üzerinden yeniden şekillenmeliyiz.