Deprecated: Redux::setHelpTab ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_tab( $opt_name, $tab ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453

Deprecated: Redux::setHelpSidebar ilevi, Redux 4.3 sürümünden bu yana kullanımdan kaldırılmıştır. Bunun yerine Redux::set_help_sidebar( $opt_name, $content ) kullanın. in /var/www/vhosts/kostebek-kolektif.org/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 5453
SICAK VE SOĞUK SAVAŞ: 4. YAPAY ZEKA'NIN 'CESUR YENİ DÜNYASI' - Köstebek Kolektif

SICAK VE SOĞUK SAVAŞ: 4. YAPAY ZEKA’NIN ‘CESUR YENİ DÜNYASI’

In Açık Seçki, Çeviri, Kapitalizm, Savaş

Tayvan’ın çip endüstrisinin hem Çin hem de ABD için önümüzdeki birkaç yıl içinde ada için savaş riskini göze alamayacak kadar önemli olması güven verici olabilir ancak uzun vadede bu bir garanti değildir.

Tayvan’ın üretim kapasitesi başka ülkelerde de kopyalanabilir. Bu yönde adımlar atılıyor – sadece Çin tarafından değil, ABD ve Almanya’da da yeni çip fabrikaları inşa ediliyor – ancak en iyimser senaryoda bile Tayvan’ın çip endüstrisinin vazgeçilmez olmaktan çıkması uzun yıllar alacaktır.

Ancak yöneticilerin savaş ve barış konusunda karar aldıkları sosyo-ekonomik bağlam da değişiyor. Çipler bunda da rol oynuyor. Yeni nesil çipler, özellikle de üretken yapay zeka, otomasyonu hızlandırıyor. Google’ın CEO’su Sundar Pichai’ye göre yapay zeka insanların hayatında elektrik ya da ateşten daha büyük bir değişim yaratacak. Bu abartılı bir ifade olabilir ancak istihdam üzerindeki etkisi derin olacak. OpenAI, bu kez esas olarak beyaz yakalıların ve diğer vasıflı mesleklerin zarar göreceğini öngörüyor. OpenAI’nin araştırmasına göre, yapay zeka tüm mesleklerin yüzde 80’inde bazı ya da tüm görevleri devralabilir. Yatırım bankası Goldman Sachs, bunun sonucunda 300 milyon tam zamanlı işin kaybedileceğine inanıyor. Bankaya göre yapay zeka, ABD ve Avrupa’da şu anda var olan tüm işlerin dörtte birini yapacaktır. İşin geleceği üzerine çalışan Oxford profesörü Carl Benedikt Frey, yapay zekanın kaç işi ortadan kaldıracağını bilmenin imkansız olduğuna inanıyor, ancak ona göre yapay zekanın ücret kesintisi getireceği kesin görünüyor. GPS sahneye çıktığında, büyük şehirlerin sokaklarını bilmek artık taksi şoförleri için ihtiyaçları bir gereklilik olmaktan çıktı. Bu durum uber gibi platformlara yer açtı ve taksi şoförleri büyük bir ücret kesintisine uğradı. Frey’e göre böyle bir süreç yapay zeka tarafından geniş ölçekte mümkün kılınıyor. Makineler bunlara da ve daha fazlasına sahip olursa bilgi ve uzmanlık azalacaktır.

Charlie Warzel, The Atlantic‘teki yazısında, iş tatmini açısından, yapay zekanın devreye girmesiyle birlikte bizden daha fazla üretim yapmamızın ve robotlar gibi davranmamızın bekleneceğini belirtiyor.

Goldman Sachs da çok sayıda yeni iş yaratılacağını tahmin ediyor. Öncelikle bilgi işlem alanında. Ancak bu sektör ve özellikle çip üretimi çok sermaye yoğun. İlgili teknolojinin maliyetine kıyasla çok az canlı emek gücü gerektiriyor. Bir mikroçip ‘yazıcısı’ 100 milyon dolara, en son model ise 300 milyon dolara mal oluyor. Bir çip fabrikası açmak 20 milyar dolarlık bir yatırım gerektirir ve en fazla birkaç bin kişilik istihdam yaratır. Çip endüstrisi kapitalist gelişmenin ön saflarında yer aldığı için, Marx tarafından tanımlanan genel eğilimin belki de en açık ifadesidir. Marx’ın ‘sermayenin organik bileşiminin’ yükselişi olarak adlandırdığı şey, üretim sürecinin giderek daha fazla teknoloji, altyapı ve malzeme ve nispeten daha az emek gücü içerdiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla metanın değeri, üretiminde kullanılan teknoloji ve malzemelerin değerini her zamankinden daha fazla, kullanılan emeğin değerini ise her zamankinden daha az ifade etmektedir.[1] Bu da kapitalizm için bir sorundur. Üretimin başlayabilmesi için gereken sermaye miktarı olan eşik sürekli yükselmektedir. Daha da önemlisi: kârın kaynağı ödenmemiş emek, artı değer olduğuna göre, emeğin değerinin ürünün değeri içindeki payı küçülürse, artı değerin ve dolayısıyla kârın payı da küçülmelidir, çünkü ödenmemiş emek, harcanan toplam emek gücü değerinin yalnızca bir parçasıdır. Yine de çip endüstrisinin karları ortalamanın üzerindedir. Bu bir açıklama gerektirir.

Bir Tekel Oyunu

Goldman Sachs, yapay zekanın üretkenliği yüzde 7 oranında artırmasını bekliyor. Bu doğru bir tahmin olarak ortaya çıkarsa, ortalama kar oranlarını bir dereceye kadar düşürme eğilimine karşı koyacaktır. Bu, ürün başına daha düşük emek gücü maliyetleri, kâr için daha fazla alan anlamına gelecektir. İşçilerin ücretleriyle satın aldıkları şeylerin değeri, bir iş gününde üretilen değerin daha küçük bir parçası haline geldiği ölçüde, sömürü oranı artacaktır. Bu da kar oranlarını artıracaktır. Ancak üretkenlikteki böyle bir sıçrama aynı zamanda üretim ölçeğinin büyümesi ve dolayısıyla aşırı üretimin daha da artması anlamına gelecek, bu da karları aşağı çekecektir.

Karikatür Ron Cobb

Özellikle zayıf rakipler bundan zarar görecektir. Büyük karlar sadece dönüşümün ön saflarında yer alan ve bu nedenle bir “teknolojik rant” elde eden şirketler tarafından kazanılacaktır. Teknolojik üstünlükleri onlara tam ya da yakın bir tekel sağladığı için ekstra kar elde ederler. Daha önce bahsettiğimiz bir örnek: Yapay zeka çip üreticisi Nvidia bu yılın ikinci çeyreğinde gelirini ikiye katladı ve kârı dokuz kat artarak 6,2 milyar dolara ulaştı. Gelir iki katına çıkarsa kâr da artar diye düşünebilirsiniz. Peki neden kâr iki kat değil de dokuz kat arttı? Çünkü maliyetlerin satış fiyatına oranı değişti. Nvidia bir tekele sahip, yani ürününün piyasa fiyatı rekabet nedeniyle maliyet artı ortalama kâra indirgenemiyor.[2] Talebe bağlı olarak fiyat ortalamanın çok üzerine çıkabiliyor. Bu, elbette, herhangi bir şirketin kendisini bulmak isteyeceği kıskanılacak bir konumdur. Bu yüzden teknolojik yarıştır. Bu bir seçenek değil, bir zorunluluktur.

Çip endüstrisinde ve diğer yüksek teknoloji sektörlerinde tekeller ve oligopoller kuraldır. Aynı eğilim, giderek artan bir sermaye yoğunlaşması eşliğinde, ilaç, madencilik, tarımsal ticaret ve diğer birçok sektörde de görülmektedir. Daha yüksek fiyatlara hükmedebildikleri için, müşterilerine diğer ürünler için daha az satın alma gücü kalmaktadır. Bu anlamda, ekstra kârları ekonominin geri kalanı üzerinde görünmez bir vergidir. Yapay zekanın çığır açması onlar için pazarı daraltacak, aşırı üretim ve deflasyon eğilimini körükleyecektir.

Öte yandan çip endüstrisi pazarı büyümeye devam edecek. Şu anda talep çok büyük ve azalması da pek olası değil çünkü iki yıl ya da daha kısa bir süre içinde mevcut çiplerden daha gelişmiş, daha hızlı ve daha kompakt yeni modeller ortaya çıkacak. Ve üretim süreçlerinin yeni donanım ve yazılımlarla bunlara uyum sağlaması gerekecek. Bu da pek çok şirketi “yaparsan lanet, yapmazsan lanet” ikilemiyle karşı karşıya bırakacak: zamanından önce değiştirilmesi gereken teknolojiye giderek daha fazla yatırım yapmak ya da geride kalmak, rekabeti kaybetmek.

Dolayısıyla yapay zeka küresel ekonomiyi kurtaracak her derde deva bir ilaç değildir. Aksine krizi daha da derinleştirecektir. Yapay zeka, kuantum bilgisayarlar vb. hakkındaki literatürde, bazen tüm dünya ekonomisinin yalnızca çipler üzerinde çalıştığı izlenimine kapılıyorsunuz. Elbette üretimi ve piyasayı belirleyen çok daha fazlası var. Ekonomist Ed Conway yeni kitabı Material World‘de şöyle yazıyor: “Bize her ne kadar giderek daha fazla değerin maddi olmayan öğelerde -uygulamalar, ağlar ve çevrimiçi hizmetler- yattığı, giderek maddesizleşen bir dünyada yaşadığımız söylense de, fiziksel dünya diğer her şeyin temelini oluşturmaya devam ediyor.” “Twitter ya da Instagram aniden ortadan kalksa dünya yok olmazdı ama aniden çelik ya da doğal gazımız tükenirse bu farklı bir hikaye olurdu” diye belirtiyor. Elbette çip tabanlı endüstri Twitter (artık X) ve Instagram’dan çok daha fazlasını kapsıyor ama yine de haklı. Bu “fiziksel dünyanın” giderek daha kârsız hale geldiğine dikkat çekiyor. İmalat, enerji ve madenciliğin ABD GSYİH’sindeki payı sadece beşte bire düştü.

Diğer krizler

Ancak “fiziksel dünyada” bile şirketler büyümek ya da yok olmak zorundadır. Verimliliklerini arttırmak, daha az emekle daha fazla üretmek ya da bu emeğe daha az ücret ödemek zorundalar. Bu büyüme zorunluluğu, iklim krizinin önümüzdeki yıllarda daha da kötüleşeceği anlamına geliyor.

Rüzgâr güllerinin, güneş panellerinin, elektrikli araçların ve uluslararası konferansların gidişatı değiştirebileceğine inananlar kendilerini kandırıyorlar. Dünyanın yağmalanması, çevre kirliliği ve küresel ısınma hız kesmeden devam ediyor. Conway kitabında bazı çarpıcı örnekler veriyor:

Resim: Du Zhen Jun, 2010

– İnsanlığın başlangıcından 1950’ye kadar olan tüm dönemden daha fazla kaynak 2019 yılında yer kabuğundan çıkarılmıştır.[3] Yenilenebilir enerjiye geçiş bile kaynakların daha fazla yağmalanması anlamına gelmektedir.[4]

– Fosil yakıtların enerji arzındaki payı, yüzyılın başında olduğu gibi, toplamın yüzde 80’i civarında seyrederek aşağı yukarı sabit kalmaktadır. Bu toplam artmaya devam ettikçe, mutlak olarak artmakta ve dolayısıyla CO2 emisyonları da artmaya devam etmektedir.

– Plastik üretimi katlanarak büyümeye devam ediyor. Son 13 yılda, icat edildiği 1907 yılından 2010 yılına kadar geçen sürenin tamamından daha fazla plastik üretilmiştir.

– Çimento üretimi toplam CO2 emisyonlarının yüzde 7’sinden fazlasını oluşturmaktadır. Dünya üzerinde yaşayan kişi başına 80 tondan fazla beton düşmektedir.

Ve böyle devam ediyor. Sanki körmüşüz ya da bağımlıymışız gibi. Dolayısıyla büyüme dürtüsünün çevre ve iklim üzerindeki etkilerinin yol açtığı felaketlerin artacağı ve giderek daha fazla insanı etkileyeceği öngörülebilir.

Bir kavşak noktası

Çin, ABD, Avrupa ya da Rusya’dan söz ettiğimde, bu ülkelerin halklarını değil, yalnızca yöneticilerini, devlet ve sermaye yöneticilerini kastetmiştim. Yöneticilerin hizmet ettiği çıkarlar ile halklarının çoğunluğunun çıkarları arasında, medyada sürekli olarak görmezden gelinen kapatılamaz bir uçurum vardır.

Eğer gelecek hakkında düşünüyorsak, kendimize sadece iktidardakilerin ne yapacağını değil, aynı zamanda iktidardan yoksun olanların nasıl tepki vereceğini de sormalıyız. İktidardan yoksun olanlar potansiyel olarak güçlüdür çünkü tüm makinenin çalışmasını sağlarlar. Onlar olmadan savaş yapılamaz; onlar olmadan kâr elde edilemez. Onların boyun eğmesi, seçilmiş ya da başka türlü liderleriyle özdeşleşmeleri, liderlerin planlarını gerçekleştirmeleri için mutlak bir gerekliliktir.

Bağlam her iki sınıf için de aynıdır: ekonomik kriz, iklim krizi, zengin ve yoksul arasındaki uçurumun artması, otomasyon nedeniyle ‘gereksizlerin’ sayısının daha da hızlı artması, bunun sonucunda işsizlik ve kitlesel göç.

Bu bağlamın çeşitli ülkelerdeki egemen sınıfları savaşa sürükleme olasılığı gerçektir. Bazıları kaçınılmaz olarak kıtlaşacak olan kaynakların kontrolü için savaş, pazarların kontrolü için savaş, iç gerilimleri yabancı bir düşmana yönlendirmek için savaş.

Albert Hahn tarafından 1903 yılında Hollanda’da gerçekleştirilen büyük demiryolu grevinden bir poster

Güçsüzlerin buna uyup uymayacağı tahmin edilemez. İşçi sınıfı direnişi bu çılgınlığı durdurabilir ama bunun bir garantisi yok. Her iki yöne de gidebilir. Geçenlerde Amerikalı işçilerle yaptığım iki röportaj bana bunu hatırlattı. Bunlardan ilki New York’un bir mahallesinde, boş bir okulun göçmenleri barındırmak için kullanıldığı bir gösteri sırasında gerçekleşti. Göçmenleri potansiyel çocuk tacizcileri olarak gösteren aşırı sağcılar tarafından kışkırtılan kalabalığın öfkesi hissediliyordu.[5] Genç bir işçi kameralara, kendisi her şeyin parasını ödemek zorunda kalırken ve ailesini geçindirmek için her geçen gün daha fazla mücadele ederken göçmenlere ücretsiz barınma ve diğer yardımların verilmesini tahammül edilemez bulduğunu açıkladı. O çaresizlik içindeki göçmenlerden herhangi biriyle yer değiştirmek isteyeceğini sanmıyorum ama yine de ona biraz sempati duydum. Söyledikleri için değil (sadece kendisine yutturulan ırkçı, milliyetçi zırvaları kusuyordu) ama içinde bulunduğu tehlikeli durum için. Yakın tarihli bir rapor, New York’taki hanelerin yarısının temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar az gelire sahip olduğunu gösteriyor (2021’e göre yüzde 14 artış). Bu zengin şehirde bile pek çok kişi ay sonunu getirmekte giderek daha fazla zorlanıyor. Ancak zengin New Yorklular daha da zenginleşirken yoksulların bunun için birbirlerini suçlamaları elbette egemen sınıfın işine geliyor.

Diğer röportaj New York Times’ta yayınlandı. Grev hattında çalışan bir Ford işçisi, kendisi için grevin asıl amacının 2008 krizi sırasında uygulanan kademeli ücret sisteminin kaldırılması olduğunu söyledi. Bu, yeni işçilerin aynı iş için 2008’den önce orada çalışanlara göre çok daha düşük ücret (saatte 17 dolardan başlayan) aldıkları anlamına geliyor. “Hepimiz çok çalışıyoruz,” dedi. “Hat üzerinde işinizi yapmak için belirli bir süreniz var ve işlerimiz saniyesine kadar zamanlanıyor. Hat başladığında, biz molaya çıkana kadar durmaz. Birçok yeni işçi geliyor ve onların da benim gibi ağrıları ve sızıları var, bu yüzden onlar da benimle aynı ücreti almalı.”

Bu iki işçi şu seçeneği gösteriyor: birbirimizle savaşmak ya da bizi sömüren ve ezenlere karşı birlikte mücadele etmek. Göçmenin sefaleti ve işçinin sefaleti aynı kapitalist sistemden kaynaklanmaktadır. Sadece dayanışma, bize dayatılan tüm sınırları ve bölünmeleri aşarak dünyayı kurtarabilir.

Sanderr

9/23/2023

Kaynak: Internationalist Perspective, HOT AND COLD WAR

Birinci Bölüm: 1. YALIN ŞiMDiKi ZAMAN

İkinci Bölüm: 2. “ÖLDÜRME NİYETİYLE BOĞAZLAMA”: ÇİP SAVAŞI

Üçüncü Bölüm: 3. ÇİN NE YAPABİLİR?


[1] Bu da şu soruyu gündeme getirmektedir: Bu endüstride teknolojinin değeri metalara nasıl aktarılmaktadır? Teknolojinin değeri, üretiminde aktarılan ve yaratılan değerdir: c+v+sv. Bu değer, onunla üretilecek metaların toplamına aktarılır. Eğer satıldığı anda ‘sosyal tahmin’ 10 yıl boyunca (yıpranmadan önce) iyi çalışacağı yönündeyse, bu 10 yıllık bir süre içinde gerçekleşecektir. Bu durumda, 1 yıllık üretimde değerinin 1/10’u transfer edilecek ve teknolojinin orijinal değerinin 9/10’u kalacaktır. Ancak 5. yılda daha yeni ve daha iyi bir teknoloji geldiği için değiştirilmesi gerektiğinde, değerinin yarısı transfer edilemez ve bu nedenle kaybolur. Marx buna ‘moral amortisman’ adını vermiştir. Bununla birlikte, eğer satıldığı zaman, toplumsal tahmin, modasının geçmesinin ve yeni teknoloji ile değiştirilmesinin sadece 2 yıl alacağı yönündeyse, değerinin sadece 2 yıl içinde transfer edilmesi gerekir. Bu teknolojiyi daha az kullanışlı hale getirirken, onunla üretilen malların değerini (ve fiyatını) artırır. Yüksek teknoloji endüstrisinde, sabit sermayenin değerinin transfer hızının aşınma ve yıpranma tarafından değil, teknolojik yeniliklerin hızı tarafından belirlendiği giderek artan bir durumdur. Bu durum en açık haliyle, yıpranma ve aşınması olmayan ve yeniden üretim maliyetleri sıfıra yakın olan yazılım için geçerlidir, dolayısıyla yalnızca devlet destekli fikri mülkiyet temelinde karlı olabilir.

[2] Bu, pazarının sonsuza kadar genişleyebileceği anlamına gelmiyor. Apple’ın yeni bir iPhone tanıtması, daha düşük numaralı bir iPhone’a sahip olan herkesin yeni bir iPhone almak için acele edeceği anlamına gelmiyor. Şirket giderek daha fazla geri satın alma kampanyalarına güvenmek zorunda kalıyor, takaslar için önemli indirimler sunuyor, bu da aşırı üretimin bir işareti.

[3] “Bunu bir an için düşünün. Tek bir yıl içinde, madenciliğin ilk günlerinden sanayi devrimine, dünya savaşlarına kadar insanoğlunun tarihinin büyük çoğunluğunda çıkardığından daha fazla kaynak çıkardık.”

[4] “100.000 eve yetecek kadar 100 megawatt elektrik üreten küçük bir doğal gaz türbinini rüzgar enerjisi ile değiştirmek için ne gerektiğini düşünün. Yaklaşık 20 adet devasa rüzgar türbinine ihtiyacınız olacaktır. Bu türbinleri inşa etmek için yaklaşık 30.000 ton demir ve neredeyse 50.000 ton betona, kanatlar için 900 ton plastik ve fiberglasa ve 540 ton bakıra (ya da açık deniz rüzgar çiftliği için bunun üç katına) ihtiyacınız olacaktır. Gaz türbini ise yaklaşık 300 ton demir, 2.000 ton beton ve belki de sargılar ve transformatörler için 50 ton bakır gerektirecektir. Bir hesaplamaya göre, önümüzdeki 22 yıl içinde, insanlık tarihinin son 5.000 yılının tamamında çıkardığımızdan daha fazla bakır çıkarmamız gerekecek.”

[5] İstediklerini aldılar: “Barınma hakkı diye bir şey yoktur” diyen bir hakimin emriyle okul boşaltıldı. Şimdi göçmenler sızdıran, aşırı kalabalık çadırlarda kalıyorlar. Ya da sokaklarda.

You may also read!

Pogroma Karşı Göçmen Sınıf Kardeşlerimizin Yanındayız

Suriyeli göçmenlere yönelik olarak Kayseri’de başlayan ırkçı saldırılar; dün akşam Hatay, Antep, Konya ve İstanbul gibi birçok noktaya sıçramış

Read More...

Lenin’de proletarya hegemonyası: İşçi sınıfının öncülüğü – Candaş Ayan

Shandro’nun ortaya koyduğu eser, Lenin’i Marksist sınıf mücadelesi ve proletarya hegemonyası çerçevesinde bağlamsallaştırarak bize, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlayarak Lenin’in yaşamının sonuna kadar uzanan bir süreçte devam eden ontolojik ve epistemolojik temaların gelişimini görme imkânı veren, oldukça kıymetli bir çalışmadır. Yine de bazılarının, Lih’in kitabını ‘Lenin hakkında sarf edilebilecek son sözler’ olarak nitelemelerini[33] boşa çıkarttığı gibi Shandro’nun kitabının da Lenin hakkında sarf edilebilecek son sözler olmayacağı aşikâr. İşçi sınıfı mücadelesinin değişen koşullar karşısındaki dinamizmine ve diyalektiğe dair yaptığı katkılarla Marksist sınıf teorisinin sınırlarını genişleten bir fikir ve eylem insanına dair söylenebilecek sözlerin tüketilmesi zor.

Read More...

Marx’ın Yeni Ortaya Çıkarılan Mektubu Enternasyonalizmin ve Partinin Gerekliliğini Yeniden Onaylıyor

İlk kez Jean-Numa Ducange tarafından yayınlanan bu mektubu Komünist İşçi Örgütü (Communist Workers’ Organisation) ilişkilendirdiği bağlamı değerli bulduğumuz bağlam

Read More...

Mobile Sliding Menu